Öğrenci Kariyeri Banner

WandaVision: Nedir, Ne Değildir?

WandaVision: Nedir, Ne Değildir?

15 Ocak’tan itibaren Disney'in yeni yayın platformu Disney+ üzerinden yayınlanmaya başlayan WandaVision, hem Marvel'ı takip eden hem de etmeyen herkesi ikilemde bıraktı. Bir süper kahraman franchise'ı olan ve “Avengers”ın parçası olan iki karakter üzerine yapılan bir diziden olan beklenti her ne kadar önden sinyaller verse de eninde sonunda filmlere benzeyeceği yönündeydi. Ama hiç mi hiç öyle değil, hiç değilse henüz. 

Peki neden? 

“Karakterler niye böyle? Dizi neden siyah beyaz başladı? Niye zaman geride? Bu sitcom tarzı da ne?” gibi sorularınız varsa, sizi bir koltuğa alalım. Çünkü kafadaki sorular kadar anlatılacak da çok şey var.

Dizi, tam bir Amerikan 1950’ler sitcomu gibi açılıyor. Hatta ekran formatı bile o zamanınkine göre ayarlanmış halde. Yeni evli olan karakterlerin eve girişleriyle başlıyor, saçma replikler, gülme efektleri, basmakalıp karakterlerle devam ediyor ilk iki bölüm. Ama bölümler ilerledikçe zamanda ilerliyor, 2. bölüm 60’larda, 3. ise 70’lerde geçiyor. Dizi hem konu hem olaylar hem de karakterler açısından fazlasıyla absürt. Haliyle diziyi anlamayan çok insan olması kadar doğal bir şey yok, özellikle çizgi roman okumayanların. Ama dizideki Agnes karakteri diziyi anlamanın anahtarını aslında bize veriyor: “Şeytan detaylarda gizlidir.”

1. ve 2. bölümler sizi dizinin havasına alıştırıyor sadece. Değişik atmosfere, o “Bu ne ya?” ortamına. Ama bu bölümlerde bile dizi adeta izleyiciye bağırıyor bazı sahnelerle: Burada yolunda olmayan bir şeyler var. 

WandaVision kendini detaylarla ve tek sahnelik açıklarıyla ele veriyor aslında. Çünkü hem Wanda hem Vision hem de kasabadaki insanlar, izleyiciler gibi hiçbir şeyi bilmiyor gibiler. Wanda, Vision’la evli ama ikisi de yıl dönümlerini bilmiyorlar. Kasabadaki insanlar neden kasabada bulunduklarını bilmiyorlar. Bazı sorulara veya olaylara karşı boşlukta kaldıklarını ve bir cevap aradıklarını görebiliyorsunuz ama sahne bir şekilde geçiştiriliyor, sanki dışarıdan bir güç bunu yapıyormuş gibi. Ve aslında yapıyor. Wanda ne zaman sevmediği, istemediği bir şey duyar veya görürse; sahne geri sarılıyor ve duymak veya görmek istediği şey geliyor. Yani buradan anlaşılıyor ki, evren Wanda ile ilerliyor. 

Şu ana kadar gördüğümüz kadarıyla, 3 bölümde, hep Wanda’nın hayatından parçalar görüyoruz. Arada oynayan eski reklamlarda Stark Tost Makinesi, Strucker Saati, vb. ürünler bulunuyor. (Hatta Tost Makinesi reklamında makine ekmekleri atmadan uzun bir süre bekliyor, Wanda’nın Age of Ultron’da bahsettiği Stark yapımı bombaya ithafen.)

("Geçmişi unutun, işte geleceğiniz!" Dizide reklamlar segmentinde yer alan Stark yapımı tost makinesi.)

Gördüklerimizin gerçek olmadığını biliyoruz, Wanda’nın zamanı sarma yetkisi olduğu da cepte, sonra bu reklamlar da giriyor. Kontrol Wanda’da. Onun yarattığı bir simülasyon bu. Bu hala ‘Neden sitcom?’ sorusunu cevaplamıyor, ama popüler teoriler çocukken etrafındaki kötü ortamdan kaçmak için çok sitcom izlediği ve bunu tekrar bir kaçma yolu olarak kullanması yönünde. Wanda’yı Marvel Sinematik Evreninde son görüşümüzü hatırlayalım. Ailesinden sonra kardeşini de yıllar önce kaybettikten sonra, Infinity War’da sevdiği Vision’u insanlar için öldürmek zorunda kalmıştı. Wanda’nın bütün hepsini artık kaldıramadığı için yeni bir gerçeklik yarattığı düşünülüyor çünkü buna benzer bir olay çizgi romanlarda da yaşandı. 

House of M serisinde, Wanda Magneto’nun Dünya’yı yöneteceği bir gerçeklik kurmuş, bütün dünyayı değiştirmişti. Sonra ise babasına karşı çıkıp mutantları yok etmişti. Her ne kadar zıt olsa da şu an en popüler hayran teorisi WandaVision’un Marvel evrenine mutantları getirecek olması. Yani Wanda, gerçeklikle oynarken bir şekilde mutantları masaya tekrar getirebilir. Disney’inde Fox’u satın almasının üzerine artık bunun önünde engel yok. Ek olarak, X-Men serisinde Quicksilver’ı oynayan Evan Peters, WandaVision setinde gözükmüştü. Pietro’nun dönüşü bile söz konusu. 

Çizgi romanlardan bahsetmişken, Wanda’nın her yerden fırlayan komşusunu anmadan olmaz: Agnes. Aşırı atılgan, konuşkan ve bir hayli yapışkan olan Agnes’ta da bir şeyler döndüğünü anlamak zor değil. Bu sebeple başka bir hayran teorisi, Agnes’ın Wanda’nın çizgi romanlardaki mentoru olan bilge cadı olduğu yönünde: Agatha Harkness. Belki de gerçekten öyledir ve orada mahsur kalmıştır. Ama bu teori için biraz erken.

İzleyenlerin şaşırması ve dizinin farklı tepkiler alması ise fazlasıyla doğal çünkü şimdiye kadar filmlerde Wanda’nın en fazla güçleriyle bir şeyleri oynattığı görülmüştü, çizgi romanlardaki potansiyeli değil. Bir anda gerçeklikle oynama gibi geniş bir konsepte giriş yapılınca, hele bir de böyle absürt bir şekilde, Marvel kendinden beklenmeyeni yaptı: Alışılmışın dışına çıktı.

Fakat WandaVision’u güzel yapan şey de absürtlüğü. Araya sıkıştırılan detaylar. Bir gerçeklik çizgisi var, bir olay örgüsü var; ama kimse o örgü dışını bilmiyor. Mesela bir toplantıya giden bir kadın oradakileri tanıyor, ne söylemesi, yapması gerektiğini biliyor ama neden orada bilmiyor. Geriliyor, sanki korkuyor. Dizide bir gerilim atmosferine rastlanıyor. Bir şeyler yanlış ve insanlar aslında farkında. Wanda dışında bütün karakterler böyle sanki, hatta bazen Wanda bile böyle. Alışılmışın dışına hiç çıkmayan Marvel, ilk kez çıkışını kesinlikle unutulmaz bir şekilde yaptı. Eğer son bölümü de izlediyseniz, yakında işlerin çığırından çıkmaya başlayacağını da anlamışsınızdır. Şu an yakalanan absürtlük seviyesi düşünülünce, bizi güzel şeyler bekliyor diyebiliriz. 


 

 


0 Yorum

Yorum Yap

😄

Bültenimize kayıt olun!

Güncel haberleri takip etmek için bültenimize kayıt olun, böylece daima güncel bilgilerle donanmanıza yardımcı olabilelim.