Öğrenci Kariyeri Banner

Stefan Zweig'ın Hayatı ve Az Bilinen 5 Novellası

Stefan Zweig'ın Hayatı ve Az Bilinen 5 Novellası

1881 Viyana doğumlu Stefan Zweig roman, deneme, oyun ve biyografi türlerinde oldukça kıymetli eserler vermiş olsa da genelde novellaları ile tanınmakta. Asıl mesleği gazeticilik olan yazar, II. Dünya Savaşı sırasında yaşananlardan oldukça etkilenmiş ve eserlerine hem o dönem olaylarını hem de insanların psikolojisini başarıyla aktarmıştır. 

1920'lerde en çok okunan Alman yazarlardan biri olan Zweig'ın bugün de eserleri neredeyse tüm dünya dillerine çevrilmekte ve ününü devam ettirmektedir. O dönemde diğer Yahudi yazarların da maruz kaldığı gibi Zweig'ın da eserleri Nazi iktidarınca yaktırılmıştır. Bu sebeple ülkesini terk etmek zorunda kalan yazar, önce Londra'ya gitmiş ve İngiliz vatandaşlığına geçmiş, daha sonra eşiyle birlikte New York, Arjantin, Paraguay ve en son da 1941 yılında Brezilya'ya gitmiştir. Yazarın tüm sürgün izlerini ve yaşadığı zorlukları eserlerinde bulmak mümkündür. Rotterdamlı Erasmus'un Zaferi ve Trajedisi, Sabırsız Yürek, Amerigo-Tarihi Bir Hatanın Öyküsü, Brezilya-Geleceğin Ülkesi,Dünün Dünyası - Avrupa Anıları bu yolculukların eserleridir.

 

Stefan Zweig ve eşi

1942 yılında eşi Lotte Altmann ile birlikte Hitler rejimine ve bunun getirdiği buhrana daha fazla dayanamayarak ilaç alarak intihar etmiştir. Ölümünden önce yazdığı mektupta içinde bulunulan karamsar durumu anlatmış ve "Bütün dostlarımı selamlarım! Hepsine uzun geceden sonra gelen tanın kızıllığını görmek nasip olsun! Ben, her zamanki sabırsızlığımla önden gidiyorum.” sözleri ile hayata veda etmiştir. Şu an Petropolis'teki evi müzeye dönüştürülmüş haldedir. 

Viyana Üniversitesi'nde Felsefe bölümünü bitiren, çeşitli gazetelerde çalışan ve toplam 5 dil bilen yazar, savaş zamanında yaşananları propaganda bir söylemle siyasi açıdan ele almak yerine o dönemin yarattığı psikolojik etkilerini yazmıştır. Kısa öykü ile roman arasındaki "uzun öykü" de denilen novelları bugün birçok yayın evi tarafından basılmaktadır. Öykülerinde genellikle trajedi, melankoli ve sonunda da gerçekleşen teslimiyet görülür. Karakterlerin mutluluğa ulaşamamasının sebebi ise dış dünyanın içlerinde yarattığı karamsarlık halidir. Kendisinin yaşamış olduğu savaş ruh halini, hikayelerindeki erkek karakterlerinin neredeyse hepsinde görmek mümkündür. Özellikle öykülerindeki kadın karakterleri yaratmasındaki başarısı kuşkusuz yüksek empati yeteneğine bağlıdır. Zweig, edebiyatın antipolitik ve antiekonomik olması gerektiğini, propaganda amaçlı kullanılmamasını; Hitler'in aşırı milliyetçilik hareketinin "Avrupalılaşmak" ile çözülebileceğini savunmuştur.  Bu fikirlerini ve çözüm önerilerini denemelerinde tarihi gerekçe ve örneklere dayanarak anlatmıştır. 

Novellaları arasında Satranç, Olağanüstü Bir Gece, Ay Işığı Sokağı, Bir Çöküşün Öyküsü, Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu, Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat en çok bilinen eserlerindendir. Bunların yanı sıra daha arka planda kalmış 5 Stefan Zweig novellası:

1) Mecburiyet

Stefan Zweig

Savaş karşıtı görüşleriyle tanınan Zweig I. Dünya Savaşı boyunca bu görüşlerini yaymayı kendine misyon edinmişti. Avrupalı ve “dünya vatandaşı” kimliğine büyük değer veren yazar, yapıtlarında savaşın yıkıma uğrattığı “eski dünya”nın değerlerinin kayboluşunu büyük ölçüde dert edinmiştir. Mecburiyet ’in ana karakteri ressam Ferdinand da savaş sırasında askere alınmamak için İsviçre’ye kaçmıştır. Bir gün askerliğe elverişliliğinin tespiti için konsolosluğa davet edildiğinde, karısının şiddet karşıtı duruşuna ihanet etmemesi yolundaki telkinlerine karşın kendini gitmek zorunda hisseder. Görev duygusu, savaş karşıtı düşünceleri ve karısına duyduğu sevgi arasında sıkışıp kalmıştır. Ferdinand her ne kadar “insanlığın ötesinde bir vatanı” olmasa da, “yirmi milyon insanı boğan o zinciri” kıramayacağını düşünür...

2) Geçmişe Yolculuk

Stefan Zweig

Zweig’ın 1920’li yıllarda yazdığı tahmin edilen bu novellanın el yazması ölümünden sonra oldukça geç bir tarihte, 1970’lerde gün ışığına çıkarıldı. Ve aşkın sınır tanımazlığı üzerine yazılmış en yoğun, en etkileyici metinler arasında yerini aldı. Geçmişe Yolculuk, zamana, mekâna ve değişen koşullara direnen yasak ve tutkulu bir aşkın hikâyesidir. Bu çılgın aşk önce okyanusun ve daha sonra da Birinci Dünya Savaşı’nın araya girmesiyle dokuz yıllık bir kesintiye uğrar. Yıllar sonra yeniden buluşan iki sevgilinin hayatları büyük bir değişime uğramıştır. Önlerinde uzanan belirsiz geleceğe, geçmişin sürekli aralarına giren gölgesine rağmen, aşk doludizgin sürmektedir...

3) Lyon'da Düğün

Stefan Zweig

Lyon’da Düğün Fransız Devrimi sırasında yaşanan kargaşa ve zulüm günlerinde ölüme yaklaşan insanlara umut veren bir aşkın hikâyesidir. 1793’te kentte kurşuna dizilmeyi bekleyen karşı devrimcilerin toplandığı hapishane tuhaf bir nikâha sahne olur. İki Yalnız İnsan, acı çeken iki çaresiz insanı buluşturur. Birinin yüreğinden kopan çığlık diğerininkinde karşılık bulurken, farkında olmadan birbirlerinin yıllar süren yalnızlığına son verirler. Wondrak ise yazarın savaş karşıtı yapıtlarından biridir. Bohemya’nın küçük bir kentinde çirkinliğiyle sürekli alaya maruz kalan bir kadın tecavüze uğradıktan sonra doğurduğu çocuk sayesinde yaşama tutunmuştur, ama patlak veren Birinci Dünya Savaşı yüzünden oğlunu askere alarak ondan koparmaları söz konusudur. Zweig bu öykülerde toplum dışına itilmiş karakterleri üzerinden insanlık durumunu analiz eder. Karakterlerinin başlarından geçenler “yazgı” değil, insanlığın iflasının sonucudur.

4) Kızıl

Stefan Zweig

Zweig gençlik dönemi yapıtlarından Kızıl’da öğrenim için Viyana’ya giden genç bir tıp öğrencisinin büyük kentin gerçekliğine uyum sağlama ve yetişkinliğe adım atma sürecini anlatır. Kendini birdenbire ailesinden uzakta soğuk bir odada yapyalnız bulan bu “çocuksu” genç adam, zamanla girdiği bunalımın etkisiyle hayallerinden, başlangıçta büyük bir hevesle sarıldığı tıp eğitiminden vazgeçme noktasına gelmiştir. Tam da o günlerde kızıla yakalanan ve yardımına ihtiyaç duyan bir kız çocuğu onu hayata geri çağırır… 1908 yılına ait bu anlatı, Zweig’ın daha o zamanlar çoktan bir novella üstadı olup çıktığının kanıtıdır adeta. Üstelik, yazarın sonraki yapıtlarında sıklıkla karşılaştığımız bir temanın peşine henüz kariyerinin başındayken düştüğünü; gaddar bir dünyada varoluşunu sürdüremeyecek kadar kırılgan insanların acılarını baştan beri dert edindiğini ortaya koyar.

5) Gömülü Şamdan

Stefan Zweig

Süleyman'ın tapınağından çıkan, Yahudilerin kutsal emaneti yedi kollu şamdanın 455 yılında Roma'yı yağmalayan Vandalların eline geçmesi, kentin Yahudi cemaatinde şok etkisi yaratır. Cemaatin yaşlıları, olan biteni gelecek kuşaklara aktarması için o sırada yedi yaşında olan Benjamin'i de yanlarına alarak kutsal Menora'yı denizaşırı yolculuğuna uğurlarlar. Seksen yıl sonra aynı Benjamin, şamdanı Yahudilere geri vermesi için İmparator İustinianos'a yalvarmak üzere Bizans'a gider. İustinianos'un Kudüs'teki bir Hıristiyan kilisesine gönderdiği şamdan, orada kaybolmuştur. Ancak Zweig Gömülü Şamdan'da söylenceye bir gün yeniden kavuşma umudu barındıran bir final atfeder.

Açıklamalar Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları Modern Klasikler Dizisi'nden alınmıştır.

Özgün İçerik


Yaren Ezgi Şen

TOBB ETÜ - Türk Dili ve Edebiyatı

0 Yorum

Yorum Yap

😄

Bültenimize kayıt olun!

Güncel haberleri takip etmek için bültenimize kayıt olun, böylece daima güncel bilgilerle donanmanıza yardımcı olabilelim.