Ne zaman karşınızda umudu kırılmış birini görürseniz ona sıkıca sarılın. Öyle bir sarılın ki, kırılan bütün parçaları birbirine geri yapışsın!
Peki bu nasıl olacak?
Sevgi, aşk ve bağlılık hormonu olarak da bilinen oksitosin sayesinde. Oksitosin kelimesi Yunanca’da “oxys” ve “tokos” kelimelerinin birleşiminden oluşan, Türkçesi “hızlı doğum” anlamına gelen bir kelimedir.
Bu hormona neden böyle bir isim verilmiş?
1906 yılında bu hormonu keşfeden fizyolog sir Henry Dale hormonun isim babasıdır. Kendisi beyinde yer alan, hipofiz adlı yapıdan elde ettiği bu hormonu hamile kedilere verdiğinde, rahim kasılmalarının arttığını görmüştür. O nedenle bu hormono “oksitosin” adını koymuştur.
Dale’in de keşfettiği gibi oksitosin hormonu doğum sırasında artış gösterir ve rahim kaslarının kasılmasını uyararak doğumu kolaylaştırır. Aynı zamanda doğum sonrası emzirme döneminde anneden süt gelmesinde önemli bir rol oynar. Bu aslında çok ilginç bir reflekstir, bebeğin ağzı annenin meme başına değer değmez buradan çıkan sinyaller annenin beynindeki hipotalamus bölgesine gider.
Bu bölgede üretilen oksitosin hormonu arka hipofiz aracılığıyla kan dolaşımına katılır. Kan aracılığıyla memeye gelen oksitosin hormonu, buradaki kasılabilir hücreleri etkileyerek sütün akışını kolaylaştırır.
Oksitosinin etkileri sadece bunlarla sınırlı değil!
Yakın dönemde yapılan birçok çalışma, oksitosin hormonunun aşk, bağlanma ve güven konularında da rol oynadığını göstermiştir. Yani aslında bir kişiye ne kadar çok oksitosin salgılattırırsanız, o kişiye kendinize o kadar kuvvetli bağlamış olursunuz.
Örneğin, bebeğin annesini emmesi sırasında salgılanan oksitosin, anne ve bebeği arasındaki o muhteşem kuvvetli bağın oluşmasını sağlamaktadır. Yani anne ve bebek arasındaki fiziksel temas çok ama çok önemlidir.
Farelerde yapılan çalışmalarda anne ve yavru arasındaki temasın azaltılması veya annedeki oksitosin aktivitesinin baskılanması sonucu annelik bağlarında önemli ölçüde azalmaya sebep olmuştur.
Oksitosin ve bağlanma arasındaki bu durum sadece anne ve bebek arasında değildir. Dokunma ve sarılma gibi fiziksel temasların insanda oksitosin salgılattığına dair yapılan pek çok çalışma vardır. O nedenle fiziksel temas ve sarılma aramızdaki bağın oluşmasında ve güven duygusunun gelişmesinde önemli rol oynamaktadır.