Öğrenci Kariyeri Banner

Pandemi Sonrası Ekonomik Ve Sosyal Yaşam

Pandemi Sonrası Ekonomik Ve Sosyal Yaşam

 

           Devam eden ve uzun bir süre boyunca etkisinden çıkamayacağımız öngörülen Covid-19 salgını, sadece bireysel ve toplumsal anlamda değil devlet yönetimleri ve ulusal bazda da birçok açıdan kalıcı hasarlar bırakmayı sürdürmektedir. İlk olarak insan canının ne kadar önemli olduğunu tüm dünyaya bir kez daha hatırlatan bu salgın, bireylerin bir yandan hastalıktan kaçınma telaşı sürerken diğer yandan sistemlerin işleyişini sorgulamasına neden olmuştur. Zira silahlanma, ekonomik savaş ve yaptırımlar gibi bilumum aklımıza gelebilecek alanlarda tüm özverisi ve ekonomik gücünü sonuna kadar kullanma gayreti içinde olan yönetimler iyimser bakış açısıyla bu tip felaketleri tahmin edememiş, bir diğer bakış açısıyla toplumun yapı taşı olan vatandaşlarının canını hiçe saymıştır. Bu tip kötümser bir bakış her ülke açısından geçerli olmasa da maalesef dünyanın büyük bir çoğunluğunda alenen görülmüştür. Günümüzden yüzyıllar öncesinde Osmanlı devleti kurucusu Osman Gazi’nin akıl hocası Şeyh Edebali’nin öğütlemiş olduğu “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” Beyanının doğruluğunu insanlık 21. Yüzyıl pandemi sürecinde daha iyi anlama fırsatı bulmuştur.

            Salgın sürecinde yaşanan aksaklıklar ve devletlerin tutumları içinde bulunduğumuz kapitalist sistemlere ağır eleştirileri de beraberinde getirmiştir. Nitekim karşılaşılan durumlar ile birlikte sadece sistemler değil sistemlerin fayda sağlama anlamında birer homo-economicus olarak gördüğü ve bunu kabul ederek hayatını bu olguya göre dizayn eden bireyler de en az devlet ve sistemler kadar eleştiriyi hak etmelidir. Statükonun meşrulaştırılması bugün insanların temel yaşam faaliyetleri için dahi fahiş ücretlerin istenmesine ve bu ücretleri karşılayan bireylerin de kendini tabakanın en üstünde hissetmesine neden olmuştur. Eşitlik ve adalet gibi kavramların üst düzeyde kötü etkilendiği bu yaklaşım özellikle insanların özgürlüğüne darbe vurmuş, süregelen anlayışla birlikte bireyleri ekonomik güce, işverenlere, maddelere bağlı ve bağımlı hale getirmiştir. Marksist-Sosyalist anlayış ise tam bu noktada kapitalist bir düzen içerisinde bireylerin özgür olmadıklarını ve bireyin sistem için değil sistemin birey için var olması gerektiğini savunmuştur. Ekonomik liberalizm düzeninde salgına yakalanmış insanlardan istenilen şartlar ve kötü muameleler bir yana dursun aynı devletlerin kapitalizm gibi kapalı değil açık bir şekilde yürüttüğü sömürgeci politikalardan nasibini almış olan 3. Dünya ülkeleri salgın sürecinde vatandaşlarına imkân dahi sunamayacak kadar güçsüz ve savunmasız bir hale getirilmiştir. Covid-19 salgını vesilesiyle bu acizlik bir kez daha tüm dünyanın gözleri önüne serilmiştir. İdeolojilerin savunduğu fikirler büyük bir köy benzetmesi de yapılan 21. Yüzyıl dünyasında olumlu ve olumsuz tüm sistemlerin sadece uygulandığı bölgede değil köy teşbihinde tasvir edildiği gibi global çapta bir etkiye sahip olmaktadır. Bu nedenle insanlık Covid-19 salgını sebebiyle aynı gemide olduğunu uzun bir zaman sonra hatırlamıştır fakat bu farkındalığın tüm dünya için fayda sağlayan bir çıktıya dönüşüp dönüşmeyeceğini hep birlikte göreceğiz. Öte yandan hedonist sarmal ve tüketim ahlakı olarak Covid-19 çerçevesinde çarpıcı ve ne yazık ki bir o kadar üzücü örneklerle karşılaştık. Uzun süre eve hapsedilecekmiş gibi bilinçsizce ve ihtiyacın çok dışında yapılan alışverişler, bir noktadan sonra yağma boyutuna gelen tüketim çılgınlığı salgın döneminde en çok İmam Gazali’nin meselenin arkaplanında yatan sebep olarak gördüğü korkudan kaynaklanmıştır.

Aç kalma, yarını (geleceği) görememe ve yaşamak için her yola başvurma gibi korkular barındıran toplum birçok yerde şuursuzca hareket örneği sergileyerek süreci tam anlamıyla kontrol edememiştir. Empatiden yoksun topluluklarla karşı karşıya kaldığımız bu dönemde tüketim hastalığının insanı ittiği zevk anlayışına göre tüketen egoist ve narsist kişilikten çok Kant’ın ifade ettiği insanlar ve hayvanların farkının kalmadığı bir dönem geçirmekteyiz. Tıpkı hayvanlar gibi yaşamak ve var olmak için hareket eden bir insan, düşünen hayvan benzetmesine dahi layık olmadığı kara bir dönem yaşamıştır. Bu süreçte elbette özveri ile çalışan fedakarlık yapan hatta kahraman olmayı fazlasıyla hak eden insanlar vardır çünkü zor zamanlar güçlü adamlar doğurur, güçlü adamlar rahat zamanları getirir, rahat zamanlar zayıf insanlar yaratır ve zayıf insanlar da yine zor zamanları getirir. Covid-19 Salgını için aşı bulma süreci ortalama bir sene olarak konuşulmakta ve bu zamana kadar salgınla kendi bildiğimiz yollardan savaşmak zorundayız. Peki aşıyı bulan ülke bunu tüm dünyaya ücretsiz bir şekilde dağıtacak veya formülünü paylaşacak mı yoksa bundan ekonomik bir rant elde etme yoluna mı başvuracak? Zaten pandemi sürecinin etkisiyle dalgalanan döviz kurları ve ekonomik darboğaz ülkeleri ciddi sıkıntılara sürüklemişken (başka bir ülkeye gitmekte olan yardım filolarını korsan misali yağmalayacak kadar) bir de aşı gibi bir maliyet kalemi de eklenecek mi merakla beklenen bir diğer sorudur. Sosyal anlamda ise salgın sonrasını baz alarak konuşacak olursak büyük değişimlerin bizi bekleyeceğine inanmak istesek de rasyonel olarak düşündüğümüzde daha salgın bitmemişken bile yeni normali kabul etmeyip eski günlere dönen birçok insan görmekteyiz. Sürecin olumlu tarafı ise dünya ve insanlık iyisiyle kötüsüyle büyük bir tecrübeyi deneyimlemek zorunda kalmıştır. Tecrübeler acı da olsa çıktılarını faydaya dönüştürmek bizim elimizdedir. Örneğin oluşturulan yardımlaşma ruhunu, sosyal destek gruplarını, canını ortaya koyan sağlık personelimizi gördüğünüz zaman devam etmesi gereken bir birlik ve beraberlik ruhunun yakalanması gerektiğini, sosyoekonomik statülere bakılmaksızın eşitlik ve adalet duygularının tekrardan toplumumuzda vuku bulması buna da yaşadığımız bu şerden çıkacak hayırların vesile olması yegâne temennimizdir. Salgın sonrası yaşamda insanlığın çıkarabileceği bir diğer ders tüketim hastalığı ve hedonist düşünce ruhundan biraz olsun sıyrılıp bu gibi zor zamanlar için adımlarını daha tedbirli atması gerektiğidir. Maalesef bu süreç boyunca çok daha ağır şartlar altında çalışan bir kesim işçi grubu hem can güvenliğinin eskiye kıyasla daha az olması hem çalıştığı süre bakımından daha fazla çalıştırılmasına karşın ücret olarak karşılığını alamamış ve kapitalist sistemin çarklısına istemeden de olsa hizmet etmek durumunda kalmıştır. Sosyal yaşam açısından evimiz olan dünyanın ömrünü uzatmaya katkı sağlamak bizim elimizdedir. Örneğin salgın süresinde insanlar eve kapandığı ve fabrikalar dahi durdurulduğu için dünya bir nebze de olsa nefes almış havasını temizleme imkanı bulmuştur. Salgın sonrasında ise onu ve çevreyi temiz tutmak hayal ettiğimiz güzel bir dünyanın ilk sayfalarını yazmaya başlamak sadece ve sadece insanoğlunun elindedir. Şüphesiz umudumuz daha iyi bir toplum olabilmek ve gelecek nesillere bizden daha iyi şartlar altında bir dünya bırakabilmektir. Şahsi görüşüm din, dil, ırk, mezhep ayırt etmeksizin hangi şart ve koşulda bulunursak bulunalım hayal ettiğimiz güzelliğin temeli ahlaktan geçmektedir.

 

Özgün İçerik: Bu içerik Öğrenci Kariyeri yazarlarından Tayfur KAHRAMAN tarafından oluşturulmuştur.


Tayfur Kahraman

Istanbul Medipol University - Management Information Systems

0 Yorum

Yorum Yap

😄

Bültenimize kayıt olun!

Güncel haberleri takip etmek için bültenimize kayıt olun, böylece daima güncel bilgilerle donanmanıza yardımcı olabilelim.