Başarıya ulaşmada hangi sınıfta yer aldığımızı biraz düşünelim. Çok çalışarak, çaba ve deneyim sayesinde başarıya ulaşan “gayretliler” mi yoksa doğuştan yetenekli olduğu için başarıya ulaşan “doğuştan yetenekliler” mi? Bu sınıflandırmayı kimlerin neden yaptığını da düşünelim. Bir iş başvurusu yaptığınızda ve değerlendirmeye alındığınızda sizleri “gayretli” sınıfına mı yoksa “doğuştan yetenekli” sınıfına mı yerleştiriyorlar?
İlkokulda, zeka ölçme testi olarak bilinen IQ testine hepimiz tabi tutulduk. Kimimize üstün zekalı denildi kimimize ise ortalamanın altında kaldığı söylendi. Ortalamanın altında kalanlarımıza ise özel eğitimler önerilerek ayrıştırma işlemleri uygulandı. Kendini dışlanmış hisseden ortalama zekanın altında olduğuna inandırılıp farklı eğitimler uygulanan bu kişiler kendi potansiyelini unutmaya ve yetersiz olduğunu kendine inandırmaya başladı. Yetersizliğine inandıkça var olan yeteneklerini de köreltti.
Oysaki bizlere anlatılmayan bir kavram vardı. Azim. Yetenekli olmakla azimli olmak kavramlarının birbirinden farklı olduğunu kavramamız ve bu kavramları birbirinden ayrı tutmamız gerektiği bize anlatılmadı.
Harvardlı psikolog William James insanların hedeflerinin peşinden koşma bakımından nasıl farklılaştığını sorgulamaya koyuldu. Yakın arkadaşlarının ve iş arkadaşlarının başarılarından ve hatalarından örneklere değinmenin yanı sıra kendi çabasının iyi ve kötü günlerde nasıl değiştiğini de ele aldığı makalelerinde James gözlemlerini şöyle ifade ediyordu:
“Olmamız gerekene kıyasla sadece yarı uyanığız. Ateşimiz sönük, bacamız tıkalı. Zihinsel ve fiziksel kaynaklarımızın sadece küçük bir kısmından faydalanıyoruz.”
“Potansiyel ile onun gerçekleştirilmesi arasında bir fark var” diyordu James. Farklı yeteneklerimiz olabileceğini inkar etmeden şunu savunuyordu: “İnsan, sınırlarının çok daha gerisinde yaşayan bir canlı. Kullanmamayı alışkanlık haline getirdiği türlü güçlere sahip. Maksimumun altında enerji harcıyor, optimumun altında davranış gösteriyor.”
Gerçekler ortada: İnsanoğlu sadece birkaç müstesna bireyin sınırlarını zorlayıp kullandığı, gereğinden fazla kaynağa sahip.
Umursadığımızı söylediğimiz ve (içten içe) daha değerli olduğuna inandığımız şeyler her zaman birbiriyle örtüşmüyor.
Yani aslında herkesin zeka seviyesi aynıdır. Doğuştan yetenekli olanlarımız sürekli çaba göstererek sınırlarını aşabilirken, doğuştan yetenekli olmayanlarımız da hedeflerine ulaşmak için canla başla çalışarak sınırlarını aşabilir. Bunun tersi de söz konusu olabilir. Bu tamamen kişinin kendini bilmesi, potansiyelinin farkında olmasıyla alakalı bir durumdur.
Oysaki “doğal yetenek yanlılığı” başarıya gayretle çalışarak ulaşmış insanlara içten içe önyargılı bakmayı, doğuştan yetenekli olduğunu düşündüklerimize de gizliden gizliye öncelik tanımayı içeriyor. Doğal yetenek yanlısı olmamızı bırakın başkalarına, kendimize bile itiraf edemiyor olabiliriz. Ama bu eğilim, yaptığımız seçimlerle gözle görülür hale geliyor.
Özgün İçerik
0 Yorum
Yorum Yap