Otranto Şatosu – Horace Walpole

 İlk kez 1764 yılında yayımlanan Otranto Şatosu, genellikle ilk Gotik roman olarak kabul edilir. Edebiyata Gotik romana özgü rüya, gizli geçitler, hayaletler vb. unsurları katan bu eser, korku ve esrarı bir araya getirerek yepyeni bir gelenek yaratmış, başta Ann Radcliffe, Bram Stoker ve Matthew Lewis olmak üzere kendisinden sonra gelen Gotik edebiyat kuşağını derinden etkilemiştir. Eser aynı zamanda 18. yüzyıldaki Got/Gotik tartışmalarının doruk noktasını temsil eder.

Udolf Hisarı – Ann Radcliffe

Roman; zarif, çok güzel, cazip, itaatkâr bir genç kız olan Emily’nin kötüler arasında geçirdiği korkularını, faziletli oluşuyla onlara karşı koyabilmesini ve sonuçta büyük bir tecrübe kazanmış olarak mutluluğa hak kazanmasını konu edinmektedir. Ahmet Mithat, bu çevirisiyle döneminde büyük ilgi görmüştür.

Dr. Jekyll ile Bay Hyde: Tuhaf Bir Vaka – Robert Louis Stevenson

Robert Louis Stevenson’ın insanın doğasındaki iyilik ve kötülüğün ikiliğine ilişkin şaheseri Dr. Jekyll ile Bay Hyde, karısının onu uyandırdığı bir kabus sırasında çığlıklarla uyandığı, kendi bilinçaltının en karanlık noktalarından doğdu. Stevenson’ın bu eserinde Gotik edebiyat, ikiye katlama motifiyle kendini gösterir. Herkesin içinde bir dereceye kadar sakin yapılı bir Dr. Jekyll ve onun saf kötülükten ibaret olan başka bir kişiliği olan Bay Hyde vardır.

Hayaletgören – Friedrich von Schiller

Hayaletgören, romantik ve gotik düşünce geleneği üzerinde önemli etkiler bırakan Alman oyun yazarı ve şair Friedrich Schiller’in tek roman denemesidir. Schiller’in okültizm, spiritizma ve ruh çağırma motifleriyle dönemin komplo teorilerini ustalıkla harmanladığı Hayaletgören, Venedik’te bir Alman prensinin başından geçen çetrefil bir maceraya odaklanır. Ciddi, içine kapanık ve melankolik biri olan prens, kimsenin onu tanımadığı Venedik’te sessiz sedasız bir yaşam sürmektedir. Oysa Venedik baştan çıkarıcı zevklerin, karanlık arzuların şehridir.

Uğultulu Tepeler – Emily Brontë

Genç yaşta hayatını kaybeden Emily Jane Brontё’nin tek romanı olan Uğultulu Tepeler, okuyucu üzerinde büyük etki bırakıyor. Aynı zamanda bir şair olan yazar, şiirsel anlatım yeteneğini bu eserde de göstererek keyifli bir okuma sunuyor. İngiliz edebiyatının klasikleri arasında yer alan başarılı roman, oldukça farklı kurgusu ile okuyucuda merak uyandırıyor.

Aşk romanı olarak nitelendirilen bu eser, barındırdığı psikolojik ögelerle zenginleşerek beklentinin çok daha ötesine geçiyor. Victoria Dönemi’ni başarılı şekilde yansıtan kitabın, ayrıca yazarın hayatından da gerçek izler taşıdığı düşünülüyor.

Jane Eyre – Charlotte Brontë

XIX. yüzyıl İngiltere’sinde, her türlü tutuculuğun kol gezdiği Victoria döneminde geçen Jane Eyre, birçoklarınca kadın hak ve özgürlüklerine sahip çıkan ilk romanlardan biri olarak kabul edilir. Yazarı Charlotte Brontë’nin yaşamından izler de taşıyan roman, zorlu bir yaşam süren yapayalnız bir genç kızın güçlü bir kadına dönüşmesinin öyküsüdür.

Jane Eyre, yalnızca kadının erkek egemen toplumdaki konumuna gözüpek yaklaşımıyla değil, şiirsel duygusallığı çağdaş bir gerçekçilikle harmanladığı anlatımıyla da öncü olmayı başarmış klasik bir başyapıttır.

Biz Hep Şatoda Yaşadık – Shirley Jackson

Dünyadan gizlenerek yaşayan iki kız kardeş ve gölgesini geçmişten bugüne, onların üzerine düşüren gizemli bir olay… Usta yazar Shirley Jackson, bu kısa ve mücevher misali pırıl pırıl romanda ters köşelerle örülü bir öykü anlatıyor, okura tuzaklar ve yanılsamalarla dolu bir zemin sunuyor. Biz Hep Şatoda Yaşadık, inişleri ve çıkışları, anlatımdaki mahir sıçrayışlarıyla Shirley Jackson’ın dehasını ortaya koyuyor; üstelik karşılaşacağınız en tuhaf ve cazip roman kahramanlarından biriyle, Merricat ile tanışmanızı sağlıyor. Merricat, onu mahvedecek hakikatlerin karşısında hayallerinin sayesinde dimdik duruyor, ne ki bazı hayaller, kabuslarla koyun koyuna uyuyor.

Kaynak için tıklayınız

Yorum Bırakın

Instagram İçeriklerimiz