Aşk ve yok oluş arasında çok ince ama durmadan da birbirine doğru akan güçlü bir bağ var. Bunu izlediğimiz filmlerde, elimize aldığımız kitaplarda, gözlerimizin değdiği o derin şiirlerde ve belki de bilhassa kendi tecrübelerimizden biliyoruz. Su gibi elzem, olduğu gibi gerçek bir fiildir bence aşk. Durmadan birbirine akan iki nehir gibi, belki bir okyanusun iki ayrı kıyısı gibidir ama hep bir şekilde zihnimizin kıvrımlarında yerini alır.
Asırlar boyunca şairlerin dilinden düşmemiş hiç bu aşk dediğimiz, tanımını tam olarak koyamadığımız ama o hep bulduk sandığımız duygu. Kadın veya erkek fark etmeksizin atan her kalbin içinde var olmuş. Bazen bir çiçek gibi açıp güldürmüş, bazen de güldürdüğünden çok açtığı yerde yara olup kalmış, kabuk bağladığı da olmuş ama daha çok kanadığını şairlerin bizlere kalan satırlarından anlıyoruz.
Hepsini bir yazıya sığdırmak elbette imkânsız ama bir yerden başlamak gerekiyor. İşte insanın eline, gözüne, içine dokunan satırlarıyla aşkın ve yok oluşun şairleri:
1- Birhan Keskin
Şiir deryasında sığınılabilecek en güzel limanlardan biri olarak görüyorum Birhan Keskinin satırlarını. İnsanın içinde bağışlayamadığı o yere dokunuyor her sözü. En sevdiklerimden biri de Ruth şiiri:
“…
Sen inandırmakla, inandırmamak arasındaki
o siyah noktada durdun.
Bunun adı işte: zulümdü.
Bu zulümde sen beni bütün uçlarımdan çarmıha gerdin.
Ben bütün uçlarımı kanatarak kopardım kendimi ordan.
Tekrar tekrar,
tekrar tekrar kanattım Ruth,
senin istediğinden fazla kanattım kendimi.
Kendimi kendi zulmümde tuttum, orda kaldım.
Onu çektim.
Yapmasa mıydım Ruth?
Bunun cevabı artık anlamsız.
Ben zaten Ruth, bana gelecek olan zulmü gördüm.
Sendekini, sendekileri.
Bendeki tamamlanmadı henüz.
Son sözü benim söylemem neyi değiştirirdi?
Hiçbir şeyi
Bir çocuğun, senin çocuğunun Ruth, kendini
kandırmasından başka neyi ifade eder bu?
Hiçbir şeyi.
Benim son sözü söylemem, bendekileri,
hâlâ bende kalanları
sana eksik gelenleri,
hâlâ söylenecek olanları bitiriyor mu?
Hayır.
Senin eksik kalanlarını, bana söyleyeceklerini
tamamlıyor mu?
Hayır, Ruth,
Eksik kalanlar çoğalıyor aramızda.
…”
2- Ümit Yaşar Oğuzcan
Delice sevmek duygusunu hissettiriyor Oğuzcan’ın şiirleri. Birisini olduğu gibi, durduğu gibi, değiştirmeden, dönüştürmeden ama sönmez bir ateşle sevmeyi.
Unutamıyorum şiirinden bir alıntı:
“…
Durup durup seni büyütüyorum içimde
Seninle acılar büyütüyorum
Yeni yeni kederler büyütüyorum dayanılmaz
Kirli sular yürüyor iliklerimde
Bir zehir karışıyor kanıma anlıyor musun
Bir daha görsem seni bir daha diyorum
Bir gün olsun bir dakika olsun
Unut demek kolay, gel bana sor bir de
Hatırladıkça gözyaşlarımı tutamıyorum
Dilimin ucunda sen
Başımın içinde sen
Keder misin, ecel misin sen
Unutamıyorum işte unutamıyorum.”
3- Füruğ Ferruhzad
Cesur bir kadın Füruğ ve onun bu derin yalnızlık duygusunun yansımasını yazdığı şiirlerden hissedebiliyoruz. Etrafında gördüğü her şeyi kelimeleri dökmeyi ustaca başarmış şairimizin en sevilen şiirlerinden Esîr (Tutsak):
“seni istiyorum ve biliyorum
asla koynuma almayacağım
sen o aydın ve pırıl, pırıl gökyüzüsün
ben bu kafeste bir tutsağım
kara ve soğuk parmaklıklar ardından
gözlerim hasretle bakıyor yüzüne doğru
bir elin uzanışını düşlüyorum,
ansızın ben de uçayım sana doğru
boş bir anda düşlüyorum
bu sessiz hapishaneden uçmayı
gülerek gardiyan adamın gözüne
yanında yaşama yeniden başlamayı
düşlüyorum ancak bilirim asla
bu kafesten kurtulmaya gücüm kalmamış
gardiyan adam istese bile
kanatlanıp uçmaya soluğum kalmamış
parmaklıklar ardında her sabah
bir çocuğun bakışı güler bana doğru
sevinç şarkılarına başladığımda
dudağında öpücükle gelir bana doğru
şayet bir gün, ey gökyüzü
kanatlanırsam bu sessiz evden
ağlayan çocuğa nasıl söylerim
tutsak bir kuşum vazgeç benden
bir mumum, canımın alazıyla
harabeleri aydınlatırım
sönüklüğü seçersem eğer
bir yuvayı yıkıp dağıtırım”
4- Şükrü Erbaş
Bir garip şair. Duymayanların, dinlemeyenlerin, görmeyenlerin şairi. Aşkı bir pencere pervazında büyütüp, uzaktan sulamakla yetinmişliği hissettiriyor şiirlerinde bize.
Kocaman Bir Çocuğu Öpüyorsun şiiriyse benim en sevdiklerimden:
“Sen bende neleri öpüyorsun bir bilsen
Herkesin perde perde çekildiği bir akşam
Siyah bir su gibi yollara akan
yalnızlığı öpüyorsun.
Ağzında eriklerin aceleci tadı
Elleri bulut, gözleri ot bürümüş ekin tarlası
Bir çocuğun düşlerine inen tokadı öpüyorsun.
Yağmur her zaman gökkuşağını getirmiyor
Aralık kapılarda bekleyişin çarpıntısı
Bir kadının eksildikçe ömrüme eklenen
Uzun gecelerini, solgun gövdesini öpüyorsun.
Uzak dağ köylerine vuran ay ışığı
Kerpiçlerden saraylar kuruyor yoksulluğa
Ne suların ibrişimi ne gökyüzü ne rüzgâr
Sen bende gittikçe kararan bir halkı öpüyorsun.
Sakarya Caddesi’nde sarhoşlar
Rakıyla buğulanmış kaldırımlarına gecenin
Yüksek sesle bir şeyler çiziyorlar.
Yalnızlık her koşulda bir sığınak bulur, diyorum
Uzanıp dudağımdaki titremeyi öpüyorsun.
Örseler acıyla düştüğü yeri
Susarak büyüyen adamların sevgisi.
Ağzında pas tadıyla bir inceliği söylemek
Bir gülünç içtenliktir, gecikmiş ve ezik
Sen bende yanlış bir ömrün tortusunu öpüyorsun.
İnsanın zamana karşı biricik şansıdır aşk
Onca kapı onca duvar içinde bulur aynasını.
Sen bende neleri öpüyorsun biliyor musun
Herkesin simsiyah kesildiği bir akşam
Yıldızlarla yedi renk gökyüzünü öpüyorsun.
Sen bende, gözlerinin anne ışığıyla
Bir solgunluktan doğan
kocaman bir çocuğu öpüyorsun.”
5- Nilgün Marmara
Bir kenarda defterlere durmadan karalamaktır belki de şiir. Aşk durmadan dönen bir saatin yelkovanına durmayı anlatmak kadar imkansızdır belki. Nilgün Marmara’nın şiirleri insanın içini kağıt parçalarına döküp anlaşılmayı beklemesini hissettiriyor insana.
Kuş Koysunlar Yoluna
“Bir karga bir kediyi öldüresiye bir oyuna davet ediyordu.
Hep böyle mi bu?
Bir şeyden kaçıyorum bir şeyden, kendimi bulamıyorum dönüp gelip kendime yerleşemiyorum, kendimi bir yer edinemiyorum, kendime bir yer…
Kafatasımın içini, bir küçük huzur adına
aynalarla kaplattım, ölü ben’im kendini izlesin her yandan, o tuhaf sır içinden!
Paniğini kukla yapmış hasta bir çocuğum ben.
Oyuncağı panik olan sayın yalnızlık kendi kendine nasıl da eğlenir.
Niye izin vermiyorsun yoluna kuş konmasına
niye izin vermiyorum yoluma kuş konmasına
niye kimseler izin vermez yollarıma kuş konmasına?
“Öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna” bir çocuk demiş.”
Özgün İçerik