Hepimizin üzerinde hemfikir olduğu bir konu var: “Çok hızlı yaşıyoruz!” 24 saatin yetmemesinden yakınan insanlara dönüştük. Bu çılgınlık! Gün içinde o kadar çok yoruluyoruz ki son yıllarda herkes yoga ve meditasyona sarmış durumda. Beynimizi dinlendirecek yeni yolların arayışındayız. Çünkü beynimizin düşünmesi gerekenler çoğaldıkça; konuların üzerine tek tek yoğunlaşamıyor ve verimini kaybetmeye başlıyor. Uzmanlar bu konuyu tabi ki es geçmemiş ve araştırma sonucunda beynin en iyi ilacının, kısaca pazar miskinliği olduğuna kanaat getirmişler. Evden çıkmadığınız bir pazar gününün sıkıcı ama pijamalar içindeki huzurlu halinden bahsediyorum! Hatta can sıkıntısı hayatta kalma dürtülerimizden en kuvvetlileri içinde yer alıyormuş.
Belki de Tesla (ya da Edison. Bu polemiğe başka bir yazıda girelim) bizler gibi dijital çağda yaşamış olsaydı teknolojik dürtüler yüzünden ampulü bulma işini epey erteleyecekti. Ya da Einestein’ı sosyal medya fenomeni olarak tanıyacaktık düşünsenize. Can sıkıntısı sizi bilim insanı veya mucit yapar demiyorum tabi ki, ama yaratıcılığımızı beslediği bilim camiasında da kanıtlandığı için kesin diyebiliyoruz.
Alman bir araştırmacı can sıkıntısının etkilerini derinlemesine araştırmış, araştırmakla da kalmayıp beş farklı tip sıkıntı olduğunu bulmuş. Bunların hepsini deneyimliyor olabilirsiniz, fakat bir tanesi sizin özel can sıkıntısı durumunuz.
1-Can sıkıntısını normal ve hatta olumlu bir durum olarak mı algılarsınız?
Cevap EVET ise siz, “lakayıt” tipte can sıkıntısında uzmansınız. Sıkıldığınızda genellikle rahat ve sakinsiniz, bıkkınlık hissetmiyorsunuz fakat aynı zamanda çevrenizle pek etkileşime de girmiyorsunuz. Bu hal, can sıkıntısının en olumlu biçimidir. Yaratıcı düşüncelere dahi yol açabilir.
2-Sıkıldığınızda tipik olarak huzursuz ve gergin misinizdir?
Cevap EVET ise siz, tepkisel can sıkıntısı yaşıyorsunuz. Yüksek düzeyde uyanıklık ve olumsuz duyguların patlamaya hazır bileşimi sizi rahatsız, kızgın ve çıkış arayan bir ruh haline sokuyor. Bu hal, can sıkıntısının en çok zarar veren biçimidir.
3-Can sıkıntısını genellikle aşırı derecede olumsuz bir duygu olarak mı deneyimlersiniz?
Cevap EVET ise siz, miskin can sıkıntısı yaşıyorsunuz. Canınız sıkıldığında, kendinizi hiçbir şey yapmak istemez bir halde buluyorsunuz. Bu nahoş can sıkıntısı tipi, depresyon ve öğrenilmiş çaresizliğe en çok benzeyen can sıkıntısı tipidir.
4-Canınız sıkıldığında bu duyguyu ortadan kaldırmak için yollar arar mısınız?
[caption id="attachment_27168" align="alignnone" width="770"] Cevap EVET ise siz arayıcı tipte can sıkıntısı yaşıyorsunuz demektir. Can sıkıntısı hissetmek sizi olumsuz hislere ve rahatsızlığa itiyor. Bundan dolayı aktif olarak can sıkıntınızı geçirecek yollar arıyorsunuz ve eğer bunda başarısız olursanız, can sıkıntınız tepkisel tipe dönüşebiliyor.[/caption]
5-Sizin can sıkıntı tipiniz “ayarlayıcı” can sıkıntısı olabilir.
Sizin için can sıkıntısı nahoş bir his ve ondan kurtulmanın yollarını arıyorsunuz. Fakat aynı zamanda eğer bir şekilde karşınıza çıkarsa, sıkıntınızı azaltacak seçeneklere de açıksınız.
Özellikle olumlu tipi başta olmak üzere tüm can sıkıntısı türleri bizim için faydalı olabilir (Araştırabilirsiniz; Psikolog Sandi Mann). Her duygu bizde bir amaç için var ve sıkıldığımız zaman, zihnimiz yaratıcı düşüncelerin daha kolay tetiklendiği bir duruma geçiyor. Sürekli sıkıcı ve monoton işler yaptırılan katılımcıların yaratıcı fikirler üretmede daha başarılı olduğunu gösteren deneyler de bu durumu doğrular nitelikte.
Bunlardan yola çıkarak hayatımızda biraz monotonluk aramanın fena fikir olmadığını söyleyebiliriz herhalde. Can sıkıntısı ve yaratıcılıkla ilgili ilham verebilecek bir kaç film önerisinde de bulunup yazıyı sonlandırıyorum. Hem vizelerden sonra iyi gelir.
1- Frida
Tüm dünyaya ilham veren Meksikalı sürrealist ressam Frida Kahlo’nun, imkansızlıkları dize getiren hikayesini konu alan Frida; 2 saat boyunca aşkı, acıyı ve sanatı ruhunuzda hissetmenizi sağlayan bir film. Genç yaşta geçirdiği kaza sonunda hayatının ciddi bir kısmını yatağa bağlı ve acılar içinde geçiren bu Frida’nın içinde biriktirdiği tüm acıları tuvaline aktarmaya başlamasıyla, 1930’lu yılların sanat çevrelerinde adını hızla duyurmaya başlar.
2- Across The Universe
The Beatles’ı kim sevmez ki? Sizin de bu geçmişe ve hatta geleceğe damgasını vurmuş grubu sevdiğinizi biliyoruz. Fakat emin olun gelmiş geçmiş en naif ve renkli müzikal filmlerden olan Across The Universe’i izlediğinizde Beatles sevginiz ve yaratıcılığınız tazelenecek!
Kayıp babasının izini bulmak için Liverpool’dan kalkıp Amerika’ya giden Jude’un bu amaca ulaşmaya çalışırken yaşadıklarını; kendini keşfetmesini ve aşkı en renkli ve coşku dolu haliyle anlatan filmin fonunu ise, Beatles’ın en güzel şarkılarının film için yeniden kaydedilmiş versiyonları süslüyor.
3-Dead Poets Society (Ölü Ozanlar Derneği)
1959 yılında geçen film, geçtiğimiz yıllarda yaşamını yitiren Robin Williams’ın canlandırdığı John Keating adlı çok başarılı ve bir o kadar da farklı olan edebiyat öğretmeninin sıkı disiplinli bir erkek okulu olan Welton Academy’ye öğretmenlik yapmaya gelmesi ile başlıyor. İdealist öğretmen Keating, zihinleri baskı altında olan öğrencileri edebiyat ve şiirin renkli dünyasıyla tanıştırıyor ve onlara özgürlüğü, hayatı yeniden anlamayı ve dünyaya farklı açılardan bakmayı öğretiyor. Senaryo ve oyunculuk performansı açısından gerçek bir başyapıt sayılan Ölü Ozanlar Derneği, yazma aşkınızı canlandırabilir!
4- The Doors
Özellikle 60’lı ve 70’li yıllara ve o dönemin kültürel yaşantısını yansıtan belgeselleri sevenler için The Doors tam bir ilham kaynağı olabilir! Ünlü yönetmen Oliver Stone’un yönettiği bu 1991 yapımı filmde, rock'n roll efsanesi The Doors’un kurucusu ve solisti Jim Morrison’ın kısa ve fırtınalı hayatını konu alıyor.
Kaliforniya’nın Venice Beach sahillerinde başlayan bu tutku ve müzik dolu hikaye, Jim Morrison’un derin ruhundan kopan dizelerle şiirsel ve ruhani bir yolculuğa dönüşüyor. Ve bize göre bu kült filmin verdiği en önemli mesaj: “Hayat çok kısa. Bu yüzden ruhun daima yaşam yolculuğunun pusulası olsun.”
Filmler için kaynak: http://www.uplifers.com/yaraticilikla-ilgili-ilham-veren-5-film/
Dedemin ve eminim sizin de dedelerinizin dediği gibi: Sıkı can iyidir, çabuk çıkmaz! Bırakın sıkılsın...
Belki de Tesla (ya da Edison. Bu polemiğe başka bir yazıda girelim) bizler gibi dijital çağda yaşamış olsaydı teknolojik dürtüler yüzünden ampulü bulma işini epey erteleyecekti. Ya da Einestein’ı sosyal medya fenomeni olarak tanıyacaktık düşünsenize. Can sıkıntısı sizi bilim insanı veya mucit yapar demiyorum tabi ki, ama yaratıcılığımızı beslediği bilim camiasında da kanıtlandığı için kesin diyebiliyoruz.
Alman bir araştırmacı can sıkıntısının etkilerini derinlemesine araştırmış, araştırmakla da kalmayıp beş farklı tip sıkıntı olduğunu bulmuş. Bunların hepsini deneyimliyor olabilirsiniz, fakat bir tanesi sizin özel can sıkıntısı durumunuz.
1-Can sıkıntısını normal ve hatta olumlu bir durum olarak mı algılarsınız?
Cevap EVET ise siz, “lakayıt” tipte can sıkıntısında uzmansınız. Sıkıldığınızda genellikle rahat ve sakinsiniz, bıkkınlık hissetmiyorsunuz fakat aynı zamanda çevrenizle pek etkileşime de girmiyorsunuz. Bu hal, can sıkıntısının en olumlu biçimidir. Yaratıcı düşüncelere dahi yol açabilir.
2-Sıkıldığınızda tipik olarak huzursuz ve gergin misinizdir?
Cevap EVET ise siz, tepkisel can sıkıntısı yaşıyorsunuz. Yüksek düzeyde uyanıklık ve olumsuz duyguların patlamaya hazır bileşimi sizi rahatsız, kızgın ve çıkış arayan bir ruh haline sokuyor. Bu hal, can sıkıntısının en çok zarar veren biçimidir.
3-Can sıkıntısını genellikle aşırı derecede olumsuz bir duygu olarak mı deneyimlersiniz?
Cevap EVET ise siz, miskin can sıkıntısı yaşıyorsunuz. Canınız sıkıldığında, kendinizi hiçbir şey yapmak istemez bir halde buluyorsunuz. Bu nahoş can sıkıntısı tipi, depresyon ve öğrenilmiş çaresizliğe en çok benzeyen can sıkıntısı tipidir.
4-Canınız sıkıldığında bu duyguyu ortadan kaldırmak için yollar arar mısınız?
[caption id="attachment_27168" align="alignnone" width="770"] Cevap EVET ise siz arayıcı tipte can sıkıntısı yaşıyorsunuz demektir. Can sıkıntısı hissetmek sizi olumsuz hislere ve rahatsızlığa itiyor. Bundan dolayı aktif olarak can sıkıntınızı geçirecek yollar arıyorsunuz ve eğer bunda başarısız olursanız, can sıkıntınız tepkisel tipe dönüşebiliyor.[/caption]
5-Sizin can sıkıntı tipiniz “ayarlayıcı” can sıkıntısı olabilir.
Sizin için can sıkıntısı nahoş bir his ve ondan kurtulmanın yollarını arıyorsunuz. Fakat aynı zamanda eğer bir şekilde karşınıza çıkarsa, sıkıntınızı azaltacak seçeneklere de açıksınız.
Özellikle olumlu tipi başta olmak üzere tüm can sıkıntısı türleri bizim için faydalı olabilir (Araştırabilirsiniz; Psikolog Sandi Mann). Her duygu bizde bir amaç için var ve sıkıldığımız zaman, zihnimiz yaratıcı düşüncelerin daha kolay tetiklendiği bir duruma geçiyor. Sürekli sıkıcı ve monoton işler yaptırılan katılımcıların yaratıcı fikirler üretmede daha başarılı olduğunu gösteren deneyler de bu durumu doğrular nitelikte.
Bunlardan yola çıkarak hayatımızda biraz monotonluk aramanın fena fikir olmadığını söyleyebiliriz herhalde. Can sıkıntısı ve yaratıcılıkla ilgili ilham verebilecek bir kaç film önerisinde de bulunup yazıyı sonlandırıyorum. Hem vizelerden sonra iyi gelir.
1- Frida
Tüm dünyaya ilham veren Meksikalı sürrealist ressam Frida Kahlo’nun, imkansızlıkları dize getiren hikayesini konu alan Frida; 2 saat boyunca aşkı, acıyı ve sanatı ruhunuzda hissetmenizi sağlayan bir film. Genç yaşta geçirdiği kaza sonunda hayatının ciddi bir kısmını yatağa bağlı ve acılar içinde geçiren bu Frida’nın içinde biriktirdiği tüm acıları tuvaline aktarmaya başlamasıyla, 1930’lu yılların sanat çevrelerinde adını hızla duyurmaya başlar.
2- Across The Universe
The Beatles’ı kim sevmez ki? Sizin de bu geçmişe ve hatta geleceğe damgasını vurmuş grubu sevdiğinizi biliyoruz. Fakat emin olun gelmiş geçmiş en naif ve renkli müzikal filmlerden olan Across The Universe’i izlediğinizde Beatles sevginiz ve yaratıcılığınız tazelenecek!
Kayıp babasının izini bulmak için Liverpool’dan kalkıp Amerika’ya giden Jude’un bu amaca ulaşmaya çalışırken yaşadıklarını; kendini keşfetmesini ve aşkı en renkli ve coşku dolu haliyle anlatan filmin fonunu ise, Beatles’ın en güzel şarkılarının film için yeniden kaydedilmiş versiyonları süslüyor.
3-Dead Poets Society (Ölü Ozanlar Derneği)
1959 yılında geçen film, geçtiğimiz yıllarda yaşamını yitiren Robin Williams’ın canlandırdığı John Keating adlı çok başarılı ve bir o kadar da farklı olan edebiyat öğretmeninin sıkı disiplinli bir erkek okulu olan Welton Academy’ye öğretmenlik yapmaya gelmesi ile başlıyor. İdealist öğretmen Keating, zihinleri baskı altında olan öğrencileri edebiyat ve şiirin renkli dünyasıyla tanıştırıyor ve onlara özgürlüğü, hayatı yeniden anlamayı ve dünyaya farklı açılardan bakmayı öğretiyor. Senaryo ve oyunculuk performansı açısından gerçek bir başyapıt sayılan Ölü Ozanlar Derneği, yazma aşkınızı canlandırabilir!
4- The Doors
Özellikle 60’lı ve 70’li yıllara ve o dönemin kültürel yaşantısını yansıtan belgeselleri sevenler için The Doors tam bir ilham kaynağı olabilir! Ünlü yönetmen Oliver Stone’un yönettiği bu 1991 yapımı filmde, rock'n roll efsanesi The Doors’un kurucusu ve solisti Jim Morrison’ın kısa ve fırtınalı hayatını konu alıyor.
Kaliforniya’nın Venice Beach sahillerinde başlayan bu tutku ve müzik dolu hikaye, Jim Morrison’un derin ruhundan kopan dizelerle şiirsel ve ruhani bir yolculuğa dönüşüyor. Ve bize göre bu kült filmin verdiği en önemli mesaj: “Hayat çok kısa. Bu yüzden ruhun daima yaşam yolculuğunun pusulası olsun.”
Filmler için kaynak: http://www.uplifers.com/yaraticilikla-ilgili-ilham-veren-5-film/
Dedemin ve eminim sizin de dedelerinizin dediği gibi: Sıkı can iyidir, çabuk çıkmaz! Bırakın sıkılsın...
0 Yorum
Yorum Yap