Öğrenci Kariyeri Banner

Varoluşçu Felsefenin İlk Romanı Yeraltından Notlar’dan 10 Alıntı

Varoluşçu  Felsefenin İlk Romanı  Yeraltından Notlar’dan 10 Alıntı

 Ünlü Rus Romancı, Fyodor Mihayloviç Dostoyevski  varoluşçu felsefenin ilk romanı olarak kabul edilen "Yeraltından Notlar" adlı eserini 1864 yılında Petersburg’da yayımlamıştır. 


Eserde kırklı yaşlarında olan roman kahramanı gençlik günlerini sorgular.  Yazar eserindeki  "yeraltı"  ifadesi ile bilinçaltı ve kişilerin iç dünyasını ima eder.

Roman  "yeraltı" ve "yer üstü"  olarak iki bölümden oluşur.  Yeraltı bölümünde içsel sorgulamalar yoğun bir şekilde görülür. İtiraflar, serzenişler, eleştiriler, isyanlar… Kısaca dış dünyaya açıkca ifade edemediklerimizin iç muhasebesi yapılır bu bölümde ve kahramanın monoloğudur. Yazar eserinin bu bölümünü  "ben hasta bir adamım"  diyerek başlatır çünkü dışlanmışlık duygusu onu dış dünyaya ve insanlara karşı yabancılaştırmıştır. Dış dünyaya ait olan şeylerden nefret eder ve tiksinir. İkinci bölüm ise yazarın gençliğinde arkadaşı olan kişilerle yarım kalan hesaplaşmalarını anlatan yer üstündeki yaşamıyla ilgilidir.

  Birçok yazar ve düşünürü etkilemiş hatta filmlere konu olmuş “Yeraltından Notlar” adlı eserden 10 alıntıya birlikte bakalım.

1- “Ben gerçekten kötü bir insan değilim. Ne aksi bir adamım, ne de uysal biriyim. Ne namuslu, ne alçak, ne de onurlu biriyim. Ne bir kahramanım, ne de bir korkak. Ben, hiçbir şey olamadım.

2-  “İsteklerimi yok ettiğiniz, ideallerimi değiştirdiğiniz ve bana daha iyi hedefler gösterdiğiniz zaman peşinizden gelirim ancak. "Üzerinde durmaya değmez" dediğiniz an, ben de size aynı cevabı veririm. Ben sizinle önemli meseleler konuşurken, siz beni dikkate almıyorsanız, öyle olsun, yalvaracak değilim. Benim yeraltım bana yeter. Kendi isteklerimle yaşayabildiğim sürece, kurduğunuz yapıya tek bir tuğla koyarsam kahrolayım.”

3-  “İnsanoğlu aptal değilse bile korkunç derecede nankördür. Evet, eşi bulunmaz bir nankör! Bana kalırsa insanın en iyi tanımlanması şöyle olmalı: İki ayaklı nankör bir yaratık. Hepsi bu kadarla kalsa gene iyi. Çünkü böylece en büyük kusuru unutulmuş olurdu. İnsanın en büyük kusuru, Nuh tufanından başlayıp Schlezwig-Holstein dönemine değin süren, alnının kara yazgısı olan erdemsizliğidir. Erdemsizlik ve buna bağlı olarak ölçüsüzlük. Ölçüsüzlüğün erdemsizlikten ileri geldiği çoktandır bilinen bir gerçektir.”

4- “Çünkü özgür isteği, iradesi olmayan, istemeyi bilmeyen insanın, orgun silindiri üstündeki civatadan bir ayrımı olur mu?”

5-  “Etrafınıza şöyle bir göz gezdiriniz! Gerçek hayat denilen şeyin ne olduğunu, nerede olduğunu bilmiyoruz bile! Kitaplarımızı, hayallerimizi elimizden alsalar, öylece ortada kalakalacağız.”

6-  “Duvarı yıkacak gücüm yoksa, onu yıkmak için kendimi paralayacak halim yok tabi ki, fakat önümde duvar var diye ona boyun eğecek de değilim.”

7-  “Yemin ederim size baylar, fazla bilinçli olmak bir hastalıktır. Gerçek, tam bir hastalıktır.”

8-  “Ama burada gereksiz bir soru soruyordum kendime: "Hangisi daha iyidir, kolay elde edilmiş bir mutluluk mu, yoksa insanı yücelten acılar mı? Evet, hangisi daha iyidir?”

9-  “Çünkü biz hayatla bağlantımızı kaybetmiş insanlarız, hepimiz sakatız, hepimiz, bağlantılarımız o kadar kopuk ki "gerçek hayata" karşı tam bir tiksinti duyuyoruz. Bu yüzden de bize bunu hatırlatan insanlara kızıyoruz. O kadar ileri gittik ki "gerçek hayata" bir yük olarak bakıyor ve kitaplarda bulduğumuz yaşamın daha iyi olduğuna inanıyoruz.”

10-  “Yaşamanın ne demek olduğunu bile bilmiyoruz, yaşamak nedir, yaşamak neye denir? Bizi kitaplarla başbaşa bırakırsanız şaşkına döner sersemleriz. Neye katılsak, neye tutunsak, neyi sevip neden nefret etsek, neye saygı duyup neyi hor görsek bilemeyiz. İnsan olmaktan, kendimize has birer vücut ve kana sahip olmaktan bunalıyoruz. Bundan utanıyoruz, bunu ayıp sayıyoruz ve imkansız bir genellemeye uyumaya çabalıyoruz...”

Derin duyguların ve derin anlamların adamı olan Fyodor Mihayloviç Dostoyevski'yi anlamak elbette öyle kolay değildir. Sırf onu ve eserlerini anlamak için yapılan çalışmalar vardır.

Hermann Hesse, Dostoyevski üzerine kısa makale adlı çalışmasında şöyle söyler: “Dostoyevski, ancak kendimizi berbat hissettiğimizde, acı çekebilme sınırımızın sonuna varmışsak ve yaşamı bütünüyle alev alev yanan bir yara diye algılıyorsak, eğer artık yalnızca çaresizliği soluyorsak ve umutsuzluğun bin bir ölümünü yaşamışsak, işte ancak o zaman okumamız gereken bir yazardır. Ancak o zaman, yani acıdan yapayalnız kalmış, felce uğramış olarak yaşama baktığımızda, o vahşi ve güzel acımasızlığı içerisinde yaşamı artık anlayamaz olduğumuzda ve ondan hiçbir şey istemediğimizde, evet, ancak o zaman bu korkunç ve görkemli yazarın müziğine açığız demektir. Böyle bir durumda artık birer izleyici olmaktan, yalnızca okuduklarımızın tadına varıp onları değerlendirmekle yetinen kişiler olmaktan çıkmış, Dostoyevski’nin eserlerindeki o zavallı ve yoksul kardeşlerin arasına katılmışız demektir; o zaman biz de onların acılarını çekeriz, onlarla birlikte, soluk bile almaksızın, yaşamın anaforuna, ölümün sonrasız öğüten değişmenine bakışlarımızı dikip kalırız. Ve yine ancak o zaman Dostoyevski’nin müziğine, bizi teselli etmek için söylediklerine, sevgisine kulak veririz; ancak o zaman onun korkutucu, çoğu kez cehennemden farksız dünyasının anlamını kavrarız.”

İçimizden biri olan Dostoyevski evrensel kalemiyle, “içimizdeki ben” kavramına dokunmaya hep devam edecek.


BONUS:

Yeraltından Notlar adlı romandan esinlenerek 2012 yılında Ankara’da çekilen bir film bulunmaktadır.


Özgün İçerik: Bu içerik ÖğrenciKariyeri yazar ekibinden Nur ERLER tarafından oluşturulmuştur.

 


Nur ERLER

Kitaplara kulak ver, yıllar önce yazılmış sözcüklerin sana anlatacakları var. Giresun Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı

1 Yorum

  • Edip Gençler

    Fazla bilinçli olmak bir hastalıktır ?

Yorum Yap

😄

Bültenimize kayıt olun!

Güncel haberleri takip etmek için bültenimize kayıt olun, böylece daima güncel bilgilerle donanmanıza yardımcı olabilelim.