O, “ben”ini ararken kendini kazımaktan çekinmeyenlerden, yerinde duramayan, kabına sığamayan yazarlardandı. Tezer Özlü, 10 Eylül 1943 tarihinde öğretmen anne babanın üçüncü çocuğu olarak Kütahya, Simav’da dünyaya geldi. Hayatı boyunca kimliği, burjuva kişiliği, kadınlığı ile hesaplaştı. Hiçbir yerli olmadı, hiçbir şeyi, hiç kimseyi sahiplenmedi ve kimsenin olmadı. Çocukluk yıllarını ileride “Dört bin nüfuslu bir Anadolu kasabasında dünyaya bakmayı öğrendim. Altı yaşındaydım. Dünyanın sonsuz büyüklüğünü hissettim ve gitmem, çok uzaklara gitmem gerektiğine inandım…” diyerek anlattı. Ailesinin işleri gereği 10 yaşına kadar Simav, Ödemiş ve Gerede illerinde yaşadı. 10 yaşında geldiği İstanbul onun için dönüm noktalarından birisi oldu. Avusturya Kız Lisesi’nde öğretimine devam ederken okul kampı ile Viyana’ya gitti. Ardından, lise son sınıfta ani bir kararla okulu bıraktı ve tüm Avrupa kıtasını baştan sonra otostop ile gezdi ancak onun bulmak istediği hep kendi içindeki o “ben” idi.
Yayımladığı üç kitabıyla, edebiyatımızın “lirik prensesi” unvanını kazandı. Türk Edebiyatı’na farklı bir bakış açısı katarken bununla yetinmedi, Ankara ve İstanbul’da farklı alanlarda çevirmen olarak çalıştı, öyküler yayımladı, tanınmamış birçok yazarı çevirileriyle Türk Edebiyatı’na kazandırdı ve aşık oldu.
Avrupa macerasının son durağı olan Paris’te, yağmurdan sığındığı bir kafede romantik filmleri aratmayacak bir şekilde ilk eşi tiyatrocu ve yazar olan Güner Sümer ile tanıştı. Birbirlerine deliler gibi aşık olan çift, çok kısa bir süre sonra evlenme kararı ile hayatlarını birleştirdi. Ankara’ya taşınmalarının ilk yıllarında her şey Tezer Özlü için oldukça iyi gidiyordu, aşina olduğu çevirmenlik mesleğini yapıyor, eşi Güner Sümer’in yönettiği Brendan Behan’ın Gizli Ordu oyununda rol alıyordu ancak Özlü için peri masalının sonuna gelinmişti. Anlam veremediği ruh halleri, hayata karşı olan mutsuzluğu sebebiyle bu evliliği bitirdi ve İstanbul’a taşındı. İstanbul, bir kez daha onun hayatında bir başlangıç olacaktı, gittiği psikiyatri kliniklerinden manik-depresif tanısı ile döndü ve tedavi süreci böyle başladı. 1967-1972 yıllarında birçok kez kliniklerde kaldı. Elektroşok dahil birçok farklı tedavi sürecinden geçti. O yılları,
“Yaşamım boyunca içimi kemirttiniz. Evlerinizle. Okullarınızla. İş yerlerinizle. Özel ya da resmi kuruluşlarınızla içimi kemirttiniz. Ölmek istedim, dirilttiniz. Yazı yazmak istedim, aç kalırsın, dediniz. Aç kalmayı denedim, serum verdiniz. Delirdim, kafama elektrik verdiniz. Hiç aile olmayacak insanla bir araya geldim, gene aile olduk. Ben bütün bunların dışındayım…”
Sözleri ile anlattı. Tedaviler ve ilaçlar bir noktada ona kendini iyi hissettirse de, Tezer Özlü kendi içerisinde arayışı ve acıyı asla dindirmedi. Yazmak için acılarından beslenen yazarlardandı o da. Topluma, onu anlayamayışlarına kızgındı, kendisine olduğu kadar. Birçok kez intihar girişiminde bulundu.
“Gece gündüz kendimi öldürmeyi düşünüyorum. Bunun belli bir nedeni yok. Yaşansa da olur yaşanmasa da. Bir kaygı yalnız. Beni, kendimi öldürmeye iten bir kaygı. Karanlık bir gecenin geç vaktinde kalkıyorum. Herkes her geceki uykusunu uyuyor. Ev soğuk. Çok sessiz davranmaya özen gösteriyorum. Günlerdir biriktirdiğim ilaçları avuç avuç yutuyorum. Kusmamak için üzerine reçelli ekmek yiyorum. Genç bir kızım. Ölü gövdemin güzel gözükmesi için gün boyu hazırlık yapıyorum. Sanki güzel ölü bir gövdeyle öç almak istediğim insanlar var."
İkinci evliliğinin ardından kızı ile Almanya’ya giden Özlü, adını edebiyat camiasına duyuran “Bir İntiharın İzinde” adlı romanıyla Malburg Edebiyat Ödülü'nü kazanmıştır.
Hayatı boyunca aşka kapılarını kapatmamış, yazmayı ve üretmeyi her zaman sevmiş bir kadın olan Tezer Özlü’nün bu hayata ve düzenine kızgın olan yorgun bedeni daha fazla dayanamamış ve henüz kırklı yaşlarındayken yakalandığı göğüs kanseri ile hayata veda etmiştir.
Geride dergilerde yayınlanan öykülerinin toplandığı Eski Bahçe, Eski Sevgi isimli iki öykü kitabı Çocukluğun Soğuk Geceleri ve Yaşamın Ucuna Yolculuk adlı iki roman, deneme yazılarının toplandığı Kalanlar ve Zaman Dışı Yaşam adlı bir senaryo ile Tezer Özlü’den Leyla Erbil’e Mektuplar’ı bırakarak sonsuzluğa kavuşmuştur.
Kim bilir belki de artık hayatı boyunca savaştığı o Tezer’i bulmuştur…
0 Yorum
Yorum Yap