Reklam, reklam kampanyası oluşturulurken pazarın içerisindeki boşluğa yerleşmek kadar erişmek istediğimizi toplumun, hedef kitlenin, demografik, psikolojik ve sosyal yapıları da önemli ölçüde rol oynar. Marka ile erişmek istediğimiz yere bizi götürecek hedef kitlenin özlemleri, hayata karşı bakış açısı ve toplumun genel yapısı hakkında bilgi alan ajanslar, eksik yanlarını tamamlayarak onlarla etkileşime geçebilir, marka ile tüketiciyi özdeşleştirebilir.
Son birkaç senedir, reklamlarda sürekli olarak işlenen mutluluk temaları dikkatimi çekti. Yukarıdaki bilgilerle birlikte düşünüldüğünde toplumsal olarak yaşanan kaygı problemleri, gelirde düşüklükler, yaşamın zorlaşması artan psikolojik rahatsızlıklar ve bastırılmış arzular reklamlarda tam tersiyle işlenmiş. Genel olarak iş sorunu başta olmak üzere çeşitli sebeplerle depresyon, kaygı problemi yaşayıp düzenli ilaç kullanma oranı ülkemizde %10’a ulaşmışken, reklamların mutluluğu bir ihtiyaç olarak görüp ana temalarını bunun üzerine kurmaları tuhaf değil aslında.
Evet, ülkemizde mutluluk bir ihtiyaç olarak görülüyor fakat reklamların yapmak istediği bir diğer şey de izleyiciye/hedef kitleye duygu aktarımında bulunabilmek. Örneğin; Komik, eğlenceli olan bir içerik ile hedef kitleye ulaşmak. Bu tarz duyguların kullanılmasıyla izleyici, beğendiği gönderiyi arkadaşları ile paylaşıyor.
Mesela birçoğunuz Lay’s’in #gülümse hashtagi ile oluşturduğu kampanyayı hatırlıyorsunuzdur. Ambalajlarını gülen dudak şeklinde tasarlayan Lays tüketicilerinden #gülümse hashtagi ile sosyal medyadan fotoğraflarını paylaşmalarını amaçlamıştı. Ana temanın insanları güldürmek olmasını mutluluk ile özdeşleştirebilir.
Veya Coca Cola’nın sloganının ‘mutluluğa kapak aç’ olmasını ele alabiliriz. Sloganın alt metinde ki ‘Cola iç, mutlu ol.’ dediğini görebiliyoruz. Bir başka örnek ise Eti’den. Uzun zamandır kullandıkları sloganı ‘mutluluk denince akla hemen onun adı gelir, eti eti eti.’ Desek eminim birçoğunuzu çocukluğunuza götürecektir. Hatta melodisini ile seslendirmiş olabilirsiniz. Veya Eti’nin Browni reklamlarında ki ‘mutlu et kendini’ konseptini kullanmaları da bu örneklere bir ek olarak görülebilir.
Aynı şekilde Ülker’in mutluluk reklamını da biliyorsunuzdur. İnsanların yaptıkları eylemleri mutluluk ile birleştirerek güzel bir reklam yapmışlardı. İki yıl önce yayınlanan reklam filmi şu an youtube hesaplarında 4 milyon kez izlenmiş ve başarısını göstermiş. Mutluluğa gidilen yolda Ülker’i koymaları yine markanın mutluluk ile kendini özdeşleştirmesini 70. yıllarına özel hazırladıkları reklamda da görebiliyoruz. ‘Mutlu et, mutlu ol’ adlı reklam filminde de ‘mutluluk’ reklamının devamı gibiydi.
Henüz yeni olan, Tribal Worldwide İstanbul ajansından yeni çıkmış bir başka ‘gülümseme’ teması içeren reklam filmimiz ise Algida’dan geldi. “Belki bir dondurma dünyayı değiştirmez ama bir gülümseme dünyanızı değiştirebilir.” diyor. Kampanya o kadar bizden ki… Sokağa çıktığımızda gördüğümüz çatık kaşlı insanlar, trafik kabusu ile sınanan taksiciler, agresif bakkalcılar… Hepsiyle gün içerisinde karşılaşıyoruz veya bizde o sinirli, agresif, aceleci insanlardan biri oluyoruz. Algida ise diyor ki; Belki bir gülümseme ile tüm bu olumsuzlukları, dünyayı değiştiremezsiniz ama kaşlarını çatmış amcanın gününü güzelleştirebilirsiniz, isyan eden taksiciyi rahatlatabilirsiniz ve en sonunda çocuklarımızı mutlu edersiniz. Bu reklam filminde fazlasıyla bize benzeyen şeyleri gördüğümüz için ilk bakışta ‘evet ya farkındalığı yaşatıyor. Müzik ve arka fonda ki ses ile zaten gülümsüyorsunuz.
Gördüğünüz gibi Eti, Coca Cola, Algida, Ülker gibi dev markalar kendilerini ''Mutluluk’' temasıyla özdeşleştirmişler. Bence toplumda gördükleri mutsuz, melankolik havayı koklayan markalar çözümü kendilerini mutluluk temasıyla konumlandırmakta buldular. Kendi adıma diyebilirim ki bu tarz reklamları izleyince gülümsemiyor veya fonda çalan müzik, ön planda ki gülümseyen insanların enerjisini hissetmiyor değilim.
Peki, siz mutluluk temasını en çok hangi markaya yakıştırıyorsunuz? Bu tarz reklamları izlemek sizi iyi hissettiriyor mu?
Özgün İçerik : Özlem KABUL
Son birkaç senedir, reklamlarda sürekli olarak işlenen mutluluk temaları dikkatimi çekti. Yukarıdaki bilgilerle birlikte düşünüldüğünde toplumsal olarak yaşanan kaygı problemleri, gelirde düşüklükler, yaşamın zorlaşması artan psikolojik rahatsızlıklar ve bastırılmış arzular reklamlarda tam tersiyle işlenmiş. Genel olarak iş sorunu başta olmak üzere çeşitli sebeplerle depresyon, kaygı problemi yaşayıp düzenli ilaç kullanma oranı ülkemizde %10’a ulaşmışken, reklamların mutluluğu bir ihtiyaç olarak görüp ana temalarını bunun üzerine kurmaları tuhaf değil aslında.
Evet, ülkemizde mutluluk bir ihtiyaç olarak görülüyor fakat reklamların yapmak istediği bir diğer şey de izleyiciye/hedef kitleye duygu aktarımında bulunabilmek. Örneğin; Komik, eğlenceli olan bir içerik ile hedef kitleye ulaşmak. Bu tarz duyguların kullanılmasıyla izleyici, beğendiği gönderiyi arkadaşları ile paylaşıyor.
Mesela birçoğunuz Lay’s’in #gülümse hashtagi ile oluşturduğu kampanyayı hatırlıyorsunuzdur. Ambalajlarını gülen dudak şeklinde tasarlayan Lays tüketicilerinden #gülümse hashtagi ile sosyal medyadan fotoğraflarını paylaşmalarını amaçlamıştı. Ana temanın insanları güldürmek olmasını mutluluk ile özdeşleştirebilir.
Veya Coca Cola’nın sloganının ‘mutluluğa kapak aç’ olmasını ele alabiliriz. Sloganın alt metinde ki ‘Cola iç, mutlu ol.’ dediğini görebiliyoruz. Bir başka örnek ise Eti’den. Uzun zamandır kullandıkları sloganı ‘mutluluk denince akla hemen onun adı gelir, eti eti eti.’ Desek eminim birçoğunuzu çocukluğunuza götürecektir. Hatta melodisini ile seslendirmiş olabilirsiniz. Veya Eti’nin Browni reklamlarında ki ‘mutlu et kendini’ konseptini kullanmaları da bu örneklere bir ek olarak görülebilir.
Aynı şekilde Ülker’in mutluluk reklamını da biliyorsunuzdur. İnsanların yaptıkları eylemleri mutluluk ile birleştirerek güzel bir reklam yapmışlardı. İki yıl önce yayınlanan reklam filmi şu an youtube hesaplarında 4 milyon kez izlenmiş ve başarısını göstermiş. Mutluluğa gidilen yolda Ülker’i koymaları yine markanın mutluluk ile kendini özdeşleştirmesini 70. yıllarına özel hazırladıkları reklamda da görebiliyoruz. ‘Mutlu et, mutlu ol’ adlı reklam filminde de ‘mutluluk’ reklamının devamı gibiydi.
Henüz yeni olan, Tribal Worldwide İstanbul ajansından yeni çıkmış bir başka ‘gülümseme’ teması içeren reklam filmimiz ise Algida’dan geldi. “Belki bir dondurma dünyayı değiştirmez ama bir gülümseme dünyanızı değiştirebilir.” diyor. Kampanya o kadar bizden ki… Sokağa çıktığımızda gördüğümüz çatık kaşlı insanlar, trafik kabusu ile sınanan taksiciler, agresif bakkalcılar… Hepsiyle gün içerisinde karşılaşıyoruz veya bizde o sinirli, agresif, aceleci insanlardan biri oluyoruz. Algida ise diyor ki; Belki bir gülümseme ile tüm bu olumsuzlukları, dünyayı değiştiremezsiniz ama kaşlarını çatmış amcanın gününü güzelleştirebilirsiniz, isyan eden taksiciyi rahatlatabilirsiniz ve en sonunda çocuklarımızı mutlu edersiniz. Bu reklam filminde fazlasıyla bize benzeyen şeyleri gördüğümüz için ilk bakışta ‘evet ya farkındalığı yaşatıyor. Müzik ve arka fonda ki ses ile zaten gülümsüyorsunuz.
Gördüğünüz gibi Eti, Coca Cola, Algida, Ülker gibi dev markalar kendilerini ''Mutluluk’' temasıyla özdeşleştirmişler. Bence toplumda gördükleri mutsuz, melankolik havayı koklayan markalar çözümü kendilerini mutluluk temasıyla konumlandırmakta buldular. Kendi adıma diyebilirim ki bu tarz reklamları izleyince gülümsemiyor veya fonda çalan müzik, ön planda ki gülümseyen insanların enerjisini hissetmiyor değilim.
Peki, siz mutluluk temasını en çok hangi markaya yakıştırıyorsunuz? Bu tarz reklamları izlemek sizi iyi hissettiriyor mu?
Özgün İçerik : Özlem KABUL
0 Yorum
Yorum Yap