Rengarenk Bir Yamukluk: Hundertwasser Evi

Viyana’daki tüm o tarihi dokunun yanısıra şehre bambaşka bir hava veren Hundertwasser Evi, birçok turistin şehirde görmek istediği mekanların başında geliyor. Peki bu evleri bu kadar çekici kılan ne?

     Bunu anlamak için aslında bu eserin mimarı, ressam, koleksiyoncu, gezgin Hundertwasser’i anlamak gerekir. 1928 yılında Viyana’da doğan Friedensreich Hundertwasser’in gençlik yılları 2. Dünya Savaşı nedeniyle oldukça zorlu geçti. Bu sürecin ardından resme ilgili olduğunu fark edip Viyana Sanat Akademisi’ne başlasa da çok kısa bir süre sonra eğitimi bırakıp farklı ülkelere seyahatler yapmaya başladı. Dünyanın farklı yerlerinde edindiği tüm bu deneyimlerini elbette eserlerine de yansıttı.

   

     20’li yaşlarından sonra mimarlık üzerine yoğunlaşan Hundertwasser çok geçmeden mimarlık alanında rasyonalizme karşı çıkan “Küf Manifestosu” nu yayımladı. Bu manifestoda çevreci tutumunu gözler önüne sererek binaların doğayla uyumlu olması gerektiğini belirtti ve mimarinin yalnızca dik açılardan ya da düz çizgilerden oluşması fikrine de karşı çıktı. Bu yüzden yaptığı çalışmalarda daima eğri çizgilerden, süslerden ve renklerin uyumundan yararlanarak simetriden kaçındı. Çünkü o düz zeminlerin insanlar için tehlike oluşturduğu ve cetvelin yozlaşmanın simgelerinden biri olduğunu savunuyordu. Öyle ki yaptığı binaların duvarlarında ve zeminlerinde çeşitli tümsekler ve rengarenk mozaikler kullandı ve binaların çatılarına ya da balkonlarına “ağaç misafirler” yerleştirdi.

Yaptığı binaların duvarlarını içinde yaşayan insanların deri katmanlarına benzettiğinden binaların insan yapısına ve onların gereksinimlerine uyması gerektiğini savundu. Bu yüzden Hundertwasser yapının görünüşünde yalnızca mimarın söz hakkının geçmesine de karşı çıkmış ve kullanıcıların kendi zevklerinin de bu görünüşte etkisi olması gerektiğini düşündü. Öyle ki bu apartmanda yaşayan insanlar kendi pencerelerinin önlerini tasarlamakta serbest bırakıldı.
HUNDERTWASSER EVİ

     Dışardan bakılır bakılmaz insanın suratında bir gülümseme yaratan bu eğlenceli bina Friedensreich Hundertwasser’in ilk mimari projesidir. Binanın mimarı farklı biri olsa da bina tamamen Hundertwasser’in tarzını yansıtmaktadır.

     Tasarımıyla etrafındaki diğer binalardan kolaylıkla ayrılan bu binanın hiçbir yerinde düz çizgi kullanılmamıştır bu evlerin pencereleri ve dış yüzeyi orantısız ve rengarenktir. Hundertwasser’ in çevreci tavrının bir yansıması olarak binanın balkonlarında ve terasında çok sayıda ağaç bulunmaktadır. Bu tip özellikleriyle Katalan mimar Gaudi’nin eserlerini de andırdığından Hundertwasser’in çalışmalarında kendisinden etkilendiği de söylenir.

   

Bir şaşırtıcı bilgi daha! Bu asimetrik evlerin içinde hala insanlar yaşıyor. Bu yüzden evlerin içini turist olarak ziyaret edemiyorsunuz, fakat binanın tam karşısında bulunan ve aynı tasarıma sahip, içinde kafe, müze ve hediyelik eşya satan dükkanlar bulunan bu pasaj size aynı atmosferi birebir yaşatıyor.

"Bir insan tek başına hayal kurduğunda, bu yalnızca bir hayaldir. Pek çok kişi beraber hayal kurduğunda, bu yeni bir gerçekliğin başlangıcıdır."-Friedensreich Hundertwasser

 

Özgün İçerik: Bu içerik ÖğrenciKariyeri ekibi yazarlarından Ezgi Nur BUDAK tarafından oluşturulmuştur.