İnsan olduğumuzdan beri kafamıza takılan bir gizemin rüyasında nereden geldiğimizi, kim olduğumuz veya evrenimizin varoluşunu açıklayan bir not olmadan, kapı önüne bırakılmış bir bebek gibi yıldızlardan oluşan bir battaniye altında uzanan bu minik dünyaya uyandık. Kozmik yalnızlığımızı nasıl sona erdireceğimize dair bir fikrimiz olmadan her şeyi kendi kendimize anlamamız gerekti. Bizim için işe yarar en iyi şey zekamızdır. Av ve avcıları tespit etmekte iyi olanlar ve zehirli bitkileri besleyici olanlardan ayırt edebilenlerin yaşama ve üreme konusunda daha iyi şansları vardı. Hayatta kaldılar ve şekil tanıma genlerini tüm faydalarıyla beraber sonraki nesillere aktardılar. Gezegenin dört bir yanındaki kültürler aynı yıldızlara baktılar ve farklı resimler gördüler. Bu doğadaki şekilleri tanıyabilme yeteneğini gökteki takvimi okuyabilmek için kullandık. Yıldızlarda yazılı mesajlar büyüklerimize ne zaman konaklayıp ne zaman harekete geçeceklerini söyledi. Dünya'nın mevsimsel döngüsü ile yıldızların hareketleri arasındaki doğrudan ilişkiyi gözlemlediklerinde doğal olarak, orada olanların bize yönelik olduğu sonucuna vardılar. Anlamlı geliyor, değil mi? Eğer gök bir takvim ise ve biri üzerine bir not yapıştırdıysa bu mesajdan başka ne olabilirdi ki?
Ardından, birdenbire bu kutsal düzen bir kuyruklu yıldızca bozulduğunda bunu kişisel algıladılar. Onları suçlayabilir miyiz? O zamanlarda, neler olduğuna dair hiçbir mantıklı açıklamaları yoktu. Bu birinin çıkıp Dünya'yı eğik eksenli, kendi etrafında ve Güneş etrafında dönen bir gezegen olarak hayal etmesinden çok önceydi. Tüm antik kültürler aynı hatayı yaptılar. Kuyruklu yıldız tanrılar tarafından, ya da tek bir tanrı tarafından gönderilen bir mesaj olmalıydı. Üzerine neredeyse hemen tüm büyüklerimiz bunu kötü habere yordular. Antik Aztek, Anglo-Sakson, Babilli veya Hindu olmanız fark etmiyordu. Aralarındaki tek fark, gelecek felaketin doğasıydı. İngilizcedeki felaket (disaster), Yunanca "kötü yıldız" anlamına gelir. Doğu Afrikalı Masailere göre kuyruklu yıldız kıtlık demektir. Güney'deki Zululara göre savaş anlamına gelir. Batı'nın Bamilekelerine göre hastalık anlamına gelir. Zaire'nin Djagalarına göre tam anlamıyla çiçek hastalığı demekti. Komşuları Lubalara göre ise kuyruklu yıldız bir liderin ölümünü haber veriyordu. Antik Çinliler ileri derecede sistemliydiler. Yaklaşık M.Ö. 1400'de başlayarak kuyruklu yıldızların geçişlerini kayıt altına aldılar. Üç kuyruklu yıldız, devlete musibet demekti. Dört kuyruklu yıldız, bir salgının habercisiydi. İnsanın şekil tanıma yeteneği bir iki tarafı keskin bıçaktır.
Gerçekte olmayan şekilleri tanımada da oldukça iyiyizdir. Buna da "hatalı şekil tanıma" deniyor. Kişisel varlığımızın evrende bir anlam ifade ettiğine dair işaretler artıyor. İşte bu yüzden, kendimizi ve diğerlerini kandırmaya ızgara tavukta kutsal şekiller görmeye ya da bir kuyruklu yıldızda ilahi uyarı aramaya çok hevesliyiz. Bugün, kuyruklu yıldızların nereden geldiğini ve neden yapıldığını tam olarak biliyoruz. Kuyruklu yıldızları yok edecek birçok sebep vardır. Gezegenlerin yörüngeleri ile kesiştiklerinden kuyruklu yıldızlar sıklıkla onlarla çarpışırlar. Büyük oranda buzdan oluştuklarından her Güneş'e yaklaştıklarında buharlaşma dolayısıyla kütlelerinin bir kısmını kaybederler. Birkaç bin turdan sonra, tüm buzları yok olur ve kuyruklu yıldızdan geriye bir göktaşı kalır. 40 bin yıllık insan nesli boyunca parlak bir kuyruklu yıldızın ortaya çıktığına kabaca 100 bin kez tanıklık edilmiş olmalıdır. Tüm bu süre zarfında Dünya'da, suçluluk ve korkuların ötesinde bir açıklama için dönecek hiçbir yeri olmayan birer tutsak olarak yapabileceğimiz en iyi şey çaresizce gökyüzüne bakıp durmaktı. Ama sonra, iki insan arasında; insan düşüncesinde kalıcı bir devrime yol açacak bir dostluk başladı.
Isaac Newton ve Edmond Halley bunu bilemezdi; ama aralarındaki işbirliği, bizi, bu minik dünyadaki uzun tutsaklıktan nihai olarak azat edecekti. 1664'teki kuyruklu yıldız tüm Avrupa'ya korku salmıştı ve veba salgınıyla Büyük Londra Yangını'nın bunu takip etmesiyle birlikte, dehşet tescillenmişe benziyordu. Prenslere ölüm, krallıklara kabirler, tüm hanelere kaçınılmaz kayıplar, çobanlara çürüme, çiftçilere kurak mevsim vaat ediyor. Denizcilere kasırgalar, şehirlere ihanetler getiriyor; ama bir çocuk için bu kuyruklu yıldız bir nebze bile korkutucu değildi. Ona göre, bu hayranlık uyandırıcıydı. Hepimiz gibi, Edmond Halley de meraklı biri olarak doğmuştu. Merakını cesaretlendirip besleyen, ona en iyi bilim ekipmanlarını alan ve hatta Güney Yarımküre‘deki yıldızları ilk kez doğru bir biçimde haritalandırmak için çıktığı seferi finanse eden bir babaya sahip olduğu için çok şanslıydı.
Halley, 20 yaşındayken Oxford'dan ayrıldı ve ekvatorun aşağısında Afrika'nın batı kıyısının açıklarında bir ada olan St. Helena'ya yelken açtı. Yeterli sayıda güney yıldızını gözlemleyip eksiksiz bir harita yapması can sıkıcı 12 ay sürdü. Antik Yunan'ın tanrıları ve kahramanları, artık yeni dünyanın ve çağın efsanevi figürleri olan pusula ve cennetkuşuyla buluşmuştu. Halley, gökyüzünün diğer yarısıyla eve döndüğünde çizdiği harita sansasyon yarattı. Artık tacirler ve kaşifler dünyanın her yerinde yıldızlara bakarak yönlerini bulabilecekti. Gökbilimci Johannes Kepler, yaklaşık 80 yıl önce Güneş'in çevresindeki gezegen yörüngelerinin kusursuz daireler değil aslında elips şeklinde olduğunu ve bir gezegen Güneş'e ne kadar yakınsa o gezegenin o kadar hızlı hareket edeceğini göstermişti. Güneş'ten gelen görünmez bir güç böyle bir hareket değişimine mi neden oluyordu? Öyle ise, nasıl oluyordu? Bunu basitçe açıklayabilen bir matematik yasası olabilir miydi?
Peki ya Cambridge'deki matematikçi, yalnızca 22'sindeyken ışığın doğasına ilişkin sorunları çözüme kavuşturdu. Yansıtmalı teleskopu icat etti. Tuhaf biriydi, bir süreliğine gözden kaybolmuştu. O sırada kendisinin ve hiç kimsenin tahmin etmesinin mümkün olmadığı şey ise, 1684 yılının bir ağustos günündeki bir buluşmanın sonunda dünyanın sayısız yönden sonsuza dek değişeceğiydi. Halley, o önemli günde kendisini görmeye geldiğinde Newton gerçek bir keşiş gibi yaşıyordu; ama yaklaşık beş yıl önce bulduğu kütle çekimi uzaklığın karesiyle ters orantılıdır ve bu yüzden gezegenler elips çizerek hareket ederler ifadesi Halley’i memnun etmeye yeterdi; ancak Halley, Newton’un dehasını dünyaya tanıtmak için azmetmiş bir görev adamıydı.
Halley sadece Newton’un kitabını düzenlemekle kalmadı, aynı zamanda masraflarını kendisi karşılamak suretiyle yayınlamayı da başardı. Bir ayağı hala Orta Çağ'da iken, Isaac Newton tüm güneş sistemini hayal edebildi. Kuyruklu yıldızların geliş ve gidişlerini kontrol eden doğal yasaların bulunmasıyla antik bağlarından korkularımıza kadar gök kubbenin de hareketlerini ayrıştırdı. Halley tüm güvenilir görgü şahidi ifadelerini derleyerek bu gizemi tıpkı bir dedektif gibi çözmeye koyuldu. Üstelik o zamanlar bilgisayar veya arama motoru gibi şeylerin olmadığını unutmayın. Halley'in elinde sadece kitapları ve aklı vardı. Şimdi işin zor kısmına geliyoruz. Halley her kuyruklu yıldıza ilişkin gözleme bakarak o kuyruklu yıldızın uzaydaki gerçek yörüngesinin şeklini belirlemek zorundaydı. Henüz Newton hariç hiç kimse onun yeni yasalarını astronomik bir soruya uygulamaya kalkışmamıştı. Halley matematiksel deha gerektiren zahmetli bir yetenek gösterisiyle kuyruklu yıldızların, Güneş'e uzun eliptik yörüngelerle bağlı olduğunu keşfetti görülenlerin aynı ve her 76 yılda bir dönen tek bir kuyruklu yıldız olduğunu bulan ilk kişiydi.
Çarpıcı bir gerçek şekil tanıma örneği sergileyerek 50 yıl sonra tekrar görüleceğini öngördü. Kuyruklu yıldızlar binlerce yıldır onları insan eylemlerinin alametleri olarak gören mistikler için birer dayanak olmuştu. Halley bu tekeli yıkarak onları kendi oyunlarında yenmiş oldu. Tıpkı bir beysbol oyuncusunun bir sonraki sayı vuruşunun tribünlerde nereye düşeceğini öngörmesi gibi Halley de kuyruklu yıldızın 1758'in sonunda, gökyüzünün belirli bir bölgesinden geçerek, spesifik bir yolu takip edeceğini açık seçik belirtti. Gizemciler tarafından yapılan kehanetler arasında bununla kıyaslanabilir tek kehanet bile yoktur.
Bu, Halley Kuyruklu yıldızı. Halley hayatına devam ederek çok daha büyüleyici işler başardı. Yaptığı son şey, bir kadeh şarap istemekti. Şarabı keyifle midesine indirdi ve son nefesini verdi; ama Halley'in kehaneti unutulmadı.50 yıl sonra öngörülen geri dönüş zaman yaklaştıkça dünyadaki tüm gökbilimciler bu kuyrukluyıldızı ilk gözlemleyen olmak için birbirleriyle yarıştı. Hayal kırıklığına da uğramadılar. Kuyruklu yıldız, o zamandan beri her 76 yılda bir geri geldi. Halley kuyruklu yıldızı göklerimize geri döndüğünde güneş ışığı onun yüzeyindeki buzu ısıtarak içeride kalmış olan gaz ve tozu bir kez daha serbest bırakacak. Bu kuyruklu yıldızın bize yaklaştığı en son zaman 1986 yılıydı. Eğer siz bu yazıyı 2061 yılında okuyorsanız bilin ki sepetin içindeki bebek, yürümeye ve evreni öğrenmeye devam ediyor.
Özel İçerik: İsa Kaya
Ardından, birdenbire bu kutsal düzen bir kuyruklu yıldızca bozulduğunda bunu kişisel algıladılar. Onları suçlayabilir miyiz? O zamanlarda, neler olduğuna dair hiçbir mantıklı açıklamaları yoktu. Bu birinin çıkıp Dünya'yı eğik eksenli, kendi etrafında ve Güneş etrafında dönen bir gezegen olarak hayal etmesinden çok önceydi. Tüm antik kültürler aynı hatayı yaptılar. Kuyruklu yıldız tanrılar tarafından, ya da tek bir tanrı tarafından gönderilen bir mesaj olmalıydı. Üzerine neredeyse hemen tüm büyüklerimiz bunu kötü habere yordular. Antik Aztek, Anglo-Sakson, Babilli veya Hindu olmanız fark etmiyordu. Aralarındaki tek fark, gelecek felaketin doğasıydı. İngilizcedeki felaket (disaster), Yunanca "kötü yıldız" anlamına gelir. Doğu Afrikalı Masailere göre kuyruklu yıldız kıtlık demektir. Güney'deki Zululara göre savaş anlamına gelir. Batı'nın Bamilekelerine göre hastalık anlamına gelir. Zaire'nin Djagalarına göre tam anlamıyla çiçek hastalığı demekti. Komşuları Lubalara göre ise kuyruklu yıldız bir liderin ölümünü haber veriyordu. Antik Çinliler ileri derecede sistemliydiler. Yaklaşık M.Ö. 1400'de başlayarak kuyruklu yıldızların geçişlerini kayıt altına aldılar. Üç kuyruklu yıldız, devlete musibet demekti. Dört kuyruklu yıldız, bir salgının habercisiydi. İnsanın şekil tanıma yeteneği bir iki tarafı keskin bıçaktır.
Gerçekte olmayan şekilleri tanımada da oldukça iyiyizdir. Buna da "hatalı şekil tanıma" deniyor. Kişisel varlığımızın evrende bir anlam ifade ettiğine dair işaretler artıyor. İşte bu yüzden, kendimizi ve diğerlerini kandırmaya ızgara tavukta kutsal şekiller görmeye ya da bir kuyruklu yıldızda ilahi uyarı aramaya çok hevesliyiz. Bugün, kuyruklu yıldızların nereden geldiğini ve neden yapıldığını tam olarak biliyoruz. Kuyruklu yıldızları yok edecek birçok sebep vardır. Gezegenlerin yörüngeleri ile kesiştiklerinden kuyruklu yıldızlar sıklıkla onlarla çarpışırlar. Büyük oranda buzdan oluştuklarından her Güneş'e yaklaştıklarında buharlaşma dolayısıyla kütlelerinin bir kısmını kaybederler. Birkaç bin turdan sonra, tüm buzları yok olur ve kuyruklu yıldızdan geriye bir göktaşı kalır. 40 bin yıllık insan nesli boyunca parlak bir kuyruklu yıldızın ortaya çıktığına kabaca 100 bin kez tanıklık edilmiş olmalıdır. Tüm bu süre zarfında Dünya'da, suçluluk ve korkuların ötesinde bir açıklama için dönecek hiçbir yeri olmayan birer tutsak olarak yapabileceğimiz en iyi şey çaresizce gökyüzüne bakıp durmaktı. Ama sonra, iki insan arasında; insan düşüncesinde kalıcı bir devrime yol açacak bir dostluk başladı.
Isaac Newton ve Edmond Halley bunu bilemezdi; ama aralarındaki işbirliği, bizi, bu minik dünyadaki uzun tutsaklıktan nihai olarak azat edecekti. 1664'teki kuyruklu yıldız tüm Avrupa'ya korku salmıştı ve veba salgınıyla Büyük Londra Yangını'nın bunu takip etmesiyle birlikte, dehşet tescillenmişe benziyordu. Prenslere ölüm, krallıklara kabirler, tüm hanelere kaçınılmaz kayıplar, çobanlara çürüme, çiftçilere kurak mevsim vaat ediyor. Denizcilere kasırgalar, şehirlere ihanetler getiriyor; ama bir çocuk için bu kuyruklu yıldız bir nebze bile korkutucu değildi. Ona göre, bu hayranlık uyandırıcıydı. Hepimiz gibi, Edmond Halley de meraklı biri olarak doğmuştu. Merakını cesaretlendirip besleyen, ona en iyi bilim ekipmanlarını alan ve hatta Güney Yarımküre‘deki yıldızları ilk kez doğru bir biçimde haritalandırmak için çıktığı seferi finanse eden bir babaya sahip olduğu için çok şanslıydı.
Halley, 20 yaşındayken Oxford'dan ayrıldı ve ekvatorun aşağısında Afrika'nın batı kıyısının açıklarında bir ada olan St. Helena'ya yelken açtı. Yeterli sayıda güney yıldızını gözlemleyip eksiksiz bir harita yapması can sıkıcı 12 ay sürdü. Antik Yunan'ın tanrıları ve kahramanları, artık yeni dünyanın ve çağın efsanevi figürleri olan pusula ve cennetkuşuyla buluşmuştu. Halley, gökyüzünün diğer yarısıyla eve döndüğünde çizdiği harita sansasyon yarattı. Artık tacirler ve kaşifler dünyanın her yerinde yıldızlara bakarak yönlerini bulabilecekti. Gökbilimci Johannes Kepler, yaklaşık 80 yıl önce Güneş'in çevresindeki gezegen yörüngelerinin kusursuz daireler değil aslında elips şeklinde olduğunu ve bir gezegen Güneş'e ne kadar yakınsa o gezegenin o kadar hızlı hareket edeceğini göstermişti. Güneş'ten gelen görünmez bir güç böyle bir hareket değişimine mi neden oluyordu? Öyle ise, nasıl oluyordu? Bunu basitçe açıklayabilen bir matematik yasası olabilir miydi?
Peki ya Cambridge'deki matematikçi, yalnızca 22'sindeyken ışığın doğasına ilişkin sorunları çözüme kavuşturdu. Yansıtmalı teleskopu icat etti. Tuhaf biriydi, bir süreliğine gözden kaybolmuştu. O sırada kendisinin ve hiç kimsenin tahmin etmesinin mümkün olmadığı şey ise, 1684 yılının bir ağustos günündeki bir buluşmanın sonunda dünyanın sayısız yönden sonsuza dek değişeceğiydi. Halley, o önemli günde kendisini görmeye geldiğinde Newton gerçek bir keşiş gibi yaşıyordu; ama yaklaşık beş yıl önce bulduğu kütle çekimi uzaklığın karesiyle ters orantılıdır ve bu yüzden gezegenler elips çizerek hareket ederler ifadesi Halley’i memnun etmeye yeterdi; ancak Halley, Newton’un dehasını dünyaya tanıtmak için azmetmiş bir görev adamıydı.
Halley sadece Newton’un kitabını düzenlemekle kalmadı, aynı zamanda masraflarını kendisi karşılamak suretiyle yayınlamayı da başardı. Bir ayağı hala Orta Çağ'da iken, Isaac Newton tüm güneş sistemini hayal edebildi. Kuyruklu yıldızların geliş ve gidişlerini kontrol eden doğal yasaların bulunmasıyla antik bağlarından korkularımıza kadar gök kubbenin de hareketlerini ayrıştırdı. Halley tüm güvenilir görgü şahidi ifadelerini derleyerek bu gizemi tıpkı bir dedektif gibi çözmeye koyuldu. Üstelik o zamanlar bilgisayar veya arama motoru gibi şeylerin olmadığını unutmayın. Halley'in elinde sadece kitapları ve aklı vardı. Şimdi işin zor kısmına geliyoruz. Halley her kuyruklu yıldıza ilişkin gözleme bakarak o kuyruklu yıldızın uzaydaki gerçek yörüngesinin şeklini belirlemek zorundaydı. Henüz Newton hariç hiç kimse onun yeni yasalarını astronomik bir soruya uygulamaya kalkışmamıştı. Halley matematiksel deha gerektiren zahmetli bir yetenek gösterisiyle kuyruklu yıldızların, Güneş'e uzun eliptik yörüngelerle bağlı olduğunu keşfetti görülenlerin aynı ve her 76 yılda bir dönen tek bir kuyruklu yıldız olduğunu bulan ilk kişiydi.
Çarpıcı bir gerçek şekil tanıma örneği sergileyerek 50 yıl sonra tekrar görüleceğini öngördü. Kuyruklu yıldızlar binlerce yıldır onları insan eylemlerinin alametleri olarak gören mistikler için birer dayanak olmuştu. Halley bu tekeli yıkarak onları kendi oyunlarında yenmiş oldu. Tıpkı bir beysbol oyuncusunun bir sonraki sayı vuruşunun tribünlerde nereye düşeceğini öngörmesi gibi Halley de kuyruklu yıldızın 1758'in sonunda, gökyüzünün belirli bir bölgesinden geçerek, spesifik bir yolu takip edeceğini açık seçik belirtti. Gizemciler tarafından yapılan kehanetler arasında bununla kıyaslanabilir tek kehanet bile yoktur.
Bu, Halley Kuyruklu yıldızı. Halley hayatına devam ederek çok daha büyüleyici işler başardı. Yaptığı son şey, bir kadeh şarap istemekti. Şarabı keyifle midesine indirdi ve son nefesini verdi; ama Halley'in kehaneti unutulmadı.50 yıl sonra öngörülen geri dönüş zaman yaklaştıkça dünyadaki tüm gökbilimciler bu kuyrukluyıldızı ilk gözlemleyen olmak için birbirleriyle yarıştı. Hayal kırıklığına da uğramadılar. Kuyruklu yıldız, o zamandan beri her 76 yılda bir geri geldi. Halley kuyruklu yıldızı göklerimize geri döndüğünde güneş ışığı onun yüzeyindeki buzu ısıtarak içeride kalmış olan gaz ve tozu bir kez daha serbest bırakacak. Bu kuyruklu yıldızın bize yaklaştığı en son zaman 1986 yılıydı. Eğer siz bu yazıyı 2061 yılında okuyorsanız bilin ki sepetin içindeki bebek, yürümeye ve evreni öğrenmeye devam ediyor.
Özel İçerik: İsa Kaya
0 Yorum
Yorum Yap