Agatha Christie’nin Evi, Greenway, Devon, İngiltere
Toryau’da doğup büyüyen Agatha Christie, hayatını Greenway’de geçirmiştir. Yazar yapıyı, “1780 ya da 90’lı yıllara ait, ormandan aşağı Dart’a doğru bakan, çok sayıda ağaç ve çalıyla beyaz George dönemine ait ev,” olarak tanımlıyordu: “İdeal bir ev, bir rüya evi,” diyordu. Christir, 1938’de satın aldığı ev 1976’daki ölümüne kadar yaşadığı bu evi bir tatil cenneti olarak tanımlamıştır. Bu ev aynı zamanda hikâyelerinin bir kısmını kurguladığı bir ortam olmuştur.
Anne Frank’ın Evi (Anne Frank Müzesi), Amsterdam, Hollanda
Anne Frank Holokost’ta hayatını kaybeden çocukların kayıp geleceğinin sembolü hâline gelmiştir. Anne Frank, Holokost’ta hayatını kaybeden, sayıları bir milyonu aşkın Yahudi çocuktan biridir. Amsterdam’da Prinsengracht Sokağı 263 numaradaki aile şirketine ait ofisin çatı katında ailesiyle 2 yıl gizlice yaşadı. Ancak bir ihbarla SS’ler tarafından yeri tespit edildi. Frank’ın saklandığı bu ev bir müze haline getirilmiş.
Anne’nin saklandığı ‘gizli odayı’ gezebilir, orijinal günlüğünü görebilirsiniz. Ayrıca fotoğraflarının ve öyküsünün yer aldığı bir sergi de bulunuyor. Anti-semitizm, ırkçılık ve ayrımcılığa karşı da eğitim verilen müze, bugün dünyanın her yerinden gelen turistleri ağırlıyor. Amsterdam’ın merkezinde yer alan konumuyla da yolu düşenlerin uğraması gereken bir yer Anne Frank’ın Evi.
Victor Hugo (1802 – 1885), Guernsey Adası, İngiltere
Louis-Napoléon Bonaparte’nin 1851’deki hükümet darbesinden sonra Paris’ten sürgün edilen romantizmin en ünlü temsilcilerinden biri olan Victor Hugo önce Belçika’ya, oradan da Manş Denizi’ndeki Guernsey Adası’na gelir.
1856’da Hauteville House’a yerleşir. Bu ev, Saint Peter Limanı’nı tepeden gören eşsiz bir manzaraya sahiptir. 15 yıl boyunca bu evde yaşayan Victor Hugo, Sefiller, Deniz İşçileri gibi başyapıtlarını yazmıştır. Victor Hugo, evde hayatının önemli olaylarını yaşamıştır. Kızı Leopoldine’nin ölmesi de bu olaylardan biridir. 1927’de ev Hugo’nun torunları tarafından müzeye dönüştürül ve ziyarete açılmıştır.
Anton Çehov (1860 – 1904), Rostov, Taganrog, Rusya
Öykü denilince ilk akla gelen Anton Çehov, aynı zamanda doktordur. Tıp eğitimi almak için Moskova’ ya giden yazar, üniversite okurken bir taraftan da yazılar yazmaya başlamıştır. Vanya Dayı ve Martı adlı eserlerin yazarı olan Anton Çehov, üniversite eğitimi için Moskova’ ya gitmeden önce ailesi ile birlikte bu evde yaşamıştır. Yazarlığının en verimli yıllarından bir bölümünü burada geçirir. 6. Koğuş, Üç Yıl, Kara Keşiş, Bilinmeyen Bir Adamın Hikayesi, Mujikler gibi hikayelerini burada yazar. Bu ev 1940 yılında müzeye dönüştürülmüştür.
Émile Zola (1840 – 1902), Médan, Fransa
Natüralizm (Doğalcılık) akımını denilince akla gelen ilk isimlerden biri Emile Zola’dır. Natüralizm akımının en güçlü ve başarılı örneklerini roman dalında veren Emile Zola, Paris’in batı banliyösündeki bu evi, 1877’de yayımlanan L’assommoir (Meyhane) romanından kazandığı parayla satın almıştır. Hayvanlaşan İnsan, Germinal, La Terre (Toprak) ve Nana olmak üzere 8 romanını bu evde yazmıştır. Evinde annesi ve eşi Alexandrine ile yaşayan Zola, çektiği fotoğrafları yıkayıp basabileceği bir laboratuvar da kurmuştur. 1888’de karısının işe aldığı Jeanne Rozerot’a aşık olur ve ondan 2 çocuğu olur. Zola’nın özel kütüphanesi, yemek odası, on dokuzuncu yüzyıl mobilyaları, duvar halıları bugün hala korunmakta ve sergilenmektedir.
Özgün İçerik: Nihan İnal