“Benim için zahmet ediyorsunuz. Bundan mahcup oluyorum. Beni görmek demek, behemehal yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir. Ankara’dan buraya gelmeden evvel işittim ki, hakkımda “hastadır, eli ayağı tutmuyor, ölüme mahkumdur” demişler.
İşte karşınızdayım. Sıhhatteyim, elim ayağım tutuyor. Kendi gözlerinizle görüyorsunuz ki, sapasağlamım, kuvvetim yerindedir. Siz bu akşam benim karşımda milletin bir kitlesi, bir timsalisiniz. Size hitap ederken bütün millete sesimi işittireceğime kaniim. İşitiniz ve işittiriniz. Sizin menfaatiniz için sıhhatini, ömrünü vakf ve hasreden adam sıhhattedir ve sizin için çalışacaktır. O sizin için yaşıyor. Benim kuvvetim, benim size olan muhabbetim ve sizin bana olan muhabbetinizdir. Bu millet, bu memleket, yeni rejim üzerinde dünyanın en makûl bir mevcudiyeti olacaktır. Ben bunu kendi gözlerimle görmeden ölmeyeceğim.”
Gazi Mareşal Mustafa Kemal ATATÜRK
29 Ekim 1923 tarihinde Ankara’da Türkiye Cumhuriyet’i kurulduğu zaman, Türkiye’de sadece medrese anlayışıyla öğretim yapan 1900 yılında Almanya desteği ile kurulan Darülfünun isimli İmparatorluk Üniversitesi vardı. 1920’den itibaren Mustafa Kemal hareketine, Ankara hükûmetine destek olmuyor, reformlara karşı çıkıyordu. İnönü hükûmeti, Mustafa Kemal’in önerisiyle 1931’de Türkiye’de üniversite reformunu yapmak ve özgür bilim yapılan üniversiteleri kurmak için hazırlıklara başladı. Maarif vekili Dr. Reşit Galip, Prof. Dr. Albert Malche hakkında bilgi topladı. Cenevre Üniversitesi’nde Pedagoji profesörüydü ve orada rektörlük yapmıştı. Pedagoji dünyasının da tanınan isimlerindendi. Yapılan görüşmeler sonucunda Darülfünun hakkında bir rapor yazdı ve 29 Mayıs 1932’de İsmet İnönü’ye sundu. Raporda: ”Darülfünun kapatılacak ve yeni bir üniversite kurulacak.” yazıyordu. Hükûmet raporu aynen kabul etti ve Malche, Üniversite Reformu Müşaviri olarak atandı.
Rapor doğrultusunda, 31 Temmuz 1933’te Darülfünun kapatılıp 1 Ağustos 1933 günü İstanbul Üniversitesi açılacaktı.
İstanbul Üniversitesi Açıldı, Fakat Öğretim Kadrosu Yoktu!
Cumhuriyet yıllarında Alman bilim insanlarıyla ilk kez 1933 yılında ilişki kurulmuştu. Önce, Alman Bilim İnsanları Yardımlaşma Derneği başkanı Prof. Philip Schwartz Türkiye’ye geldi. Ardından profesörlerin Türkiye’deki çalışma koşullarına ilişkin anlaşmalar imzalandı. Anlaşmaya göre yabancı profesörler tam gün çalışacaklar, öğrenciler için çevirmenler aracılığıyla Türkçe ders kitapları hazırlayacaklar ve en geç 3 yıl içerisinden Türkçe eğitim vermeye başlayacaklardı. Günümüz yabancı dil eğitim çarpıklığı göz önüne getirilirse, Cumhuriyet’i kuranların Türkiye ve Türkçe için gösterdikleri duyarlılığın değeri daha iyi anlaşılacaktır.
Dönemin Milli Eğitim Bakanı Dr. Reşit Galip, gelen bilim insanlarına şöyle seslenmişti: “500 yıl önce İstanbul’u kuşattığımız zaman Bizanslı bilginlerin İtalya’ya göç etmelerini önleyememiştik. İşte bugün Avrupa’dan rövanşı alıyoruz.”
Naziler’den çekindikleri için Avrupa tarafından ”vizeleri yok” denilerek geri çevrilen, ABD ve İngiltere’nin kabul etmediği, birçok meslektaşları acımasız savaş içerisinde canlarını verirken onlar, Türkiye’de öğrenci yetiştirip Cumhuriyet için çalışan bilim insanlarından oldular. Jinekolojinin öncüleri arasında sayılan Prof. Wilhelm Liepman. İnsülini bulan Prof. Erich Frank. Medeni hukuk ve Roma hukuku uzmanı Prof. Andreas Schwarz. Uluslararası hukuk uzmanı Prof. Karl Strupp. Neoklasik ekonominin son teorisyeni Prof. Wilhelm Röpke. Modern mantığın kurucularından filozof Prof. Hans Reichenbach… 1933’ten itibaren Türkiye’nin kucak açtığı bilim insanlarından birkaçı sadece okuduklarınız.
1933’te İstanbul Üniversitesi öğretim görevlileri:
- Ordinasyüsler: 27 Türk ve 38 yabancı
- Profesörler: 18 Türk ve 4 yabancı
- Doçentler: 93 Türk
Birinci ders yılı olan 1933/1934’te öğrenci sayısı 3417’ydi. 1943’e kadar bu sayı 10.178’e ulaşarak üç katına çıktı ve yaklaşık %50’si kadındı. İstanbul Üniversitesi, 1933-1945 yılları arasında yüzden fazla yabancı ordinaryüs, profesör, doçent ve asistan görev aldı. Savaştan kaçan bilim insanları sadece İstanbul’da değil, Anadolu’nun her yerinde Türkiye Cumhuriyeti için görev aldılar.
Dünya bilim tarihinin de yakında tanıdığı Prof. Albert Einstein, Almanya’daki 40 bilim insanının mesleklerini icra edemediklerini anlattığı 17 Eylül 1933 tarihli mektubunu okumaya ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında gerçekleşen devrimi anlamaya davet ediyoruz.
Çeviri: ”Ekselansları, Almanya’dan 40 profesörle doktorun bilimsel ve tıbbi çalışmalarına Türkiye’de devam etmelerine müsaade vermeniz için başvuruda bulunmayı ekselanslarına rica ediyorum. Sözü edilen kişiler, Almanya’da halen yürürlükte olan yasalar nedeniyle mesleklerini icra edememektedirler. Çoğu; geniş tecrübe, bilgi ve ilmi liyakat sahibi bulunan bu kişiler, yeni bir ülkede yaşadıkları takdirde son derece faydalı olacaklarını ispat edebilirler. Ekselanslarından ülkenizde yerleşmeleri ve çalışmalarına devam etmeleri için izin vermeniz konusunda başvuruda bulunduğumuz tecrübe sahibi uzman ve seçkin akademisyen olan bu 40 kişi, birliğimize yapılan çok sayıda başvuru arasından seçilmişlerdir.
Bu bilim insanları, hükûmetinizin talimatları doğrultusunda, kurumlarınızın herhangi birisinde, hiçbir karşılık beklemeden çalışmayı arzu etmektedirler. Bu başvuruya destek vermek maksadıyla hükûmetinizin talebi kabul etmesi halinde; sadece yüksek seviyede bir insani faaliyette bulunmuş olmakla kalmayacağı, bunun ülkenize de katkı sağlayacağı ümidindeyim. Ekselanslarının sadık hizmetkarı olmaktan şeref duyan,
Prof. Albert Einstein.”
Özel İçerik: Bahadır Öztop
Yararlanılan Kaynaklar
Hakimiyeti Milliye, 10 Ağustos 1929
Prof. Dr. Horst Widmann, Atatürk ve Üniversite Reformu, s.75-76 (1), 337-338 (1.1), 91-92 (3), 107-108 (4) ve üniversitelerin sayısal değerlendirmeleri
Philipp Schwartz, Kader Birliği