Kriz aynı zamanda kendi içinde fırsatları doğurur mu?
1913-1914 senelerinde Amerika’nın Colorado bölgesinde kömür madeni işçileri kötü şartlarda çalışmaktan ve doğru dürüst para alamamanın canlarına tak etmesiyle büyük bir greve girmişlerdi. Amerika Birleşik Maden İşçileri Sendikası tüm işçileri örgütlemiş ve aylarca sürecek büyük bir grev başlatmıştı.
Bölgede birçok kömür madenin sahibi olan Rockefeller, her gün binlerce dolar zarar etmekteydi. 14 ay süren grev süresince işçiler sürekli saldırılara maruz kalmış ve askeri kuvvetler işçilerin üzerine gönderilmişti. Uzun süren bu grevin en kanlı günü 20 nisan 1914 tarihinde yaşanmıştır. Colorado’nun şirin madenci kasabası Ludlow’da meydana gelen bu elim olay yüzünden yaşananlar “Ludlow Katliamı” olarak tarihe geçmiştir. Başta Rockefeller olmak üzere büyük maden sahipleri daha fazla zarar etmemek için devlete yaptığı baskılarla beraber olaya askeri güç girmiştir. Çatışmalar esnasında 1200 ailenin kaldığı çadırlardan biri ateşe verilmiş ve içerisinde 12 küçük çocuk korkunç bir şekilde yanarak can vermiştir.
Bunlar Ivy Lee için bir adım oldu. 1921 senesinde Rockefeller’ın büyük desteğiyle kurulan ve bugün bile dünya siyasetine büyük etkisi olan “Council On Foreign Relations” örgütünün ilk üyelerinden birisi oldu ve bu sayede Ivy Lee yavaş yavaş diplomasi alanında da çalışmalara başladı. Bu süre içerisinde Nazi Almanya’sı lideri olan Adolf Hitler en önemli müşterilerinden biriydi. Ivy Lee bizzat Hitler ve en yakın adamı Goebbels ile saatler süren bir toplantı yaptı ve birçok anlaşma sağladı. Bunlardan en önemlisi ise, ikinci dünya savaşı öncesinde ve savaş boyunca Rockefeller’ın şirketinde Alman ordusuna birçok ürün üretmesidir.
Ivy Lee’nin günümüze en büyük etkisi şirketlerin medya ve basınla olan ilişkilerinde halen kullanılan prensipler ve iş yapma şekillerini ortaya çıkarmasıdır. Lee’nin iş hayatının başlarında yaptığı gazeteciliği bırakıp daha sonra bir arkadaşıyla ofis kiralaması onun Halkla İlişkilerin kurucusu olmasını sağlayan ilk adımdır. O dönemde yayınladığı ‘’İlkeler Deklarasyonu’’ hala Halkla İlişkiler sektöründe önemini sürdürmektedir. Ivy Lee kamuoyunu bilgilendirmeyi esas almıştır ve basın bülteni yoluyla insanları manipüle etmeyi çok iyi bir şekilde başarmıştır.
Lee şüphesiz ki başarılı bir iş adamıdır fakat etik ilkelere ve gerçekliğe bir o kadar da ters düştüğüne değinmeden de geçemeyeceğim. Kendisinin yayınladığı İlkeler Deklarasyonu’nun amacı, ikna edici bir niyet olmaksızın, bilginin yayılmasıdır. Bu modeli uygulayan halkla ilişkiler uzmanının basından bilgi saklamak gibi bir kaygısı olmadığından, bu tür toplantılara rahatlıkla başvurabilir. Burada kuruluşun amacı bir “cam ev” gibi şeffaf olmak ve olumlu-olumsuz dahi, medyalara kesin doğru söylemek, bu modelde kurumun felsefesi sayılmaktadır. Bu modelde kuruluş hakkında iletilen bilgilerle, kamunun aydınlatılmasına çalışılır. Fakat Ivy Lee’nin bu metoda sadık kaldığı söylenemez. Hatta bu özelliğinden dolayı kendisi “Poison Ivy” (Zehirli Sarmaşık) lakabını almıştır.