Facebook, 1.7 milyar aktif abonesini her sabah “Ne düşünüyorsunuz?” sorusuyla karşılıyor. Çoğu psikiyatrist, psikolog, danışman da hastalarıyla seansa başlarken bu soruyu soruyor. Bir arkadaşımızı ya da yakınımızı biraz düşünceli gördüğümüzde biz de aynı soruya yöneliyoruz.
Sosyal medya üzerindeki aktivitelerimiz ruh halimizle ilgili pek çok bilgi içeriyor. Uzmanlar bireylerin, toplumların, ulusların, hatta genel olarak insanlığın “duygusal nabzını” tutmak için bu verilerden nasıl yararlanabileceklerini araştırıyor.
Sosyal medyada yazdığımız ve paylaştığımız şeyler ve bunu ne sıklıkta yaptığımız kişiliğimize ve yaşadıklarımıza dair çok şey anlatıyor.
Araştırmalar gösteriyor ki:
Dışadönük insanların, günlük yaşamları ve sosyal aktiviteleri ile ilgili paylaşımlarda bulundukları ve bunu sık sık yaptıkları görüldü.
Özsaygısı az olan insanların ise daha çok eşleri ya da sevgilileriyle ilgili paylaşımlarda bulunma, sinirli, nevrotik kişiler onay almak ve dikkat çekmek için Facebook’a girme, narsistler ise başarılarını, diyetleri ya da egzersiz programlarını sergilemek için statü güncellemeleri yapma eğilimi gösteriyordu.
Peki bu etkiler sosyal medyanın ortaya çıkardığı bir gerçek mi? Yoksa sosyal medyanın bir sonucu mu?
Facebook ise şimdiye kadar sosyal medyanın kullanıcılara psikolojik zarar verdiğine işaret eden araştırmalarla ilgili yorum yapmayı reddediyordu.
Sosyal medyanın psikolojik etkileriyle ilgili ilk defa açıklama yapan Facebook’a göre arkadaşlarının durum güncellemelerine “kenardan bakan” kullanıcıların ruh sağlığı bozulabilir.
Facebook, sosyal medyanın ruh sağlığına zarar verdiğini itiraf etti ancak sağlığı korumanın yolunun da daha fazla paylaşımda bulunup daha fazla yorum yazmak olduğunu öne sürdü.
Bunun Türkçe karşılığı ise fala inanma falsız da kalma.
Facebook Araştırma Müdürü David Ginsberg ve araştırma görevlilerinden Moira Burke’nin yazdığı blog yazısında: “Genelde insanlar vakitlerini çoğunlukla pasif olarak bilgi tüketmeye harcadıklarında, yani yalnızca okuyup birbirleriyle etkileşime girmediklerinde, kendilerini daha kötü hissediyorlar.” deniyor.
Facebook, Michigan Üniversitesi’nin de bir araştırmasına atıf yapıyor. Bu araştırmaya göre günde 10 dakika Facebook okuyan öğrencilerin morali, Facebook’ta daha sık paylaşım yapma ve arkadaşlarıyla konuşma görevi verilen diğer arkadaşlarının moraline kıyasla daha bozuk oluyor.
Akıl sağlığının olumsuz etkilendiğini kabul eden Facebook ise sayfada daha az vakit geçirilmesini önermiyor. Aksine, kullanıcıların paylaşımlarla ve arkadaşlarıyla sık sık etkileşime girerek daha mutlu olacaklarını öne sürüyor.
Facebook’un bu açıklamasından birkaç gün önce ise bu platformların ”insanı etkileşimden koparıp bir boşluğa bıraktığı” eleştirileri yapılıyordu.
Facebook, ayrıca intihar etme riski olanların tespit edilebilmesi için yapay zeka teknolojisini de kullanılıyor.
Sosyal medya bizi ruhsal olarak etkiliyor fakat bizi yönetiyor mu ?
Bilgisayar programlarının bize ne düşünmemiz gerektiğini söylediği bir çağdayız.Programın seçtiği içerikleri görüyoruz onlarla düşünüyoruz.
Özellikle bu konu ABD seçimlerine dış kaynakların Facebook, Google ve Twitter’in üzerinden doğrudan etkilediği düşüncesiyle beraber alevlendi. Aslında bu cümlede doğrudan kelimesi yanlış kullanım olarak düşünülebilir çünkü seçmenlerin sosyal medyada gördükleri içeriklerle etkilemek dolaylı bir etki olarak tanımlanması beklenir ama bu 3 büyük şirketin bu konu hakkında ABD Senatosuna verdikleri ifadede Facebook yetkilisi bu etkiyi doğrudan bir etki olarak tanımladı!
İhtiyacımız olan bilginin elimizin altında olması ve buna dayanarak daha iyi kararlar alma olanağı, pozitif bir güç olarak bilgi teknolojisinin temel ilkelerinden biri.
Ama sadece bize gösterilen içerikleri okumak ‘gerçekten‘ okumak mıdır?
Düşünmemiz istenilen düşünceleri mi düşünüyoruz yoksa ‘gerçekten’ düşünüyor muyuz?