Sosyolojinin kurucusu Auguste Comte olarak bilinir. Comte, sosyolojiyi bütün bilimlerin en önemli ve en karmaşığı olacak son bilim olarak görür.
Sosyoloji, beşeri toplumlarda bulunan grup yaşamı hakkında bilimsel yöntem ve tekniklerin uygulanmasıyla bilgi edinen bir bilimdir. Sosyolojinin ilgilenmediği konu neredeyse yoktur. Sosyoloji kendi içinde alanlara ayrılmıştır. Suç sosyolojisi, edebiyat sosyolojisi, spor sosyolojisi, küçük gruplar sosyolojisi, yemek sosyolojisi…
Toplumdaki fenomenleri (olayları) nesnel olarak inceler. Fenomenlerin gerçekleşmesinde etkili olan nedenleri ve sonuçları dikkate alır. Normal bir bilgi edinme sürecinden farklıdır.
Sosyolojik düşünceyle birlikte her şey göründüğünden daha farklı bir hal alır. Düşüncelerimizi de bir temele oturtmak için kuramlara ihtiyaç duyarız.
Kuram; bir fenomeni kendine özgü kavramlar ve olgularla açıklar. Belli başlı kuramlar mevcuttur. Bunlar; işlevselci yaklaşım, çatışmacı yaklaşım, simgesel etkileşimciliktir.
İlk olarak Emile Durkheim’ın çalışmalarıyla şekillenmiştir. Toplumun farklı parçalarının, ortaya bir düzen çıkartmak için birlikte çalıştıkları sistemi benimser. Buna göre sosyoloji, parçaların toplumla olan ilişkilerini incelemelidir.
Comte ve Durkheim gibi işlevselciler toplumu, bir merkezi sinir sistemine sahip bir organizmayla karşılaştırmak istemişlerdir ve çoklu bir organik benzeşim kullanmışlardır. Yani, insan organlarının vücudun yararı için bir bütün halinde çalışması gibi toplumun parçalarının da toplum yararı için bir bütün halinde çalıştığını ifade ederler. Mesela, kalbi incelemek için kalbin, bedenin diğer organlarıyla nasıl bir ilişkisi olduğunun gösterilmesi gerekir. Kalp, insan için hayati bir öneme sahiptir. Çünkü insan yaşamının devamını sağlamaktadır. Aynı şekilde, toplumda da bunlara dikkat edilerek parçalar incelenmelidir.
Bu yaklaşım da düzen ve denge çok önemlidir. Düzen ve dengenin olması parçaların eksik olmamasına bağlıdır. Burada bir şeyin önemli olabilmesi için yararlı olup olmadığına bağlıdır. Her zaman bardağın dolu kısmını görür.
Başlıca temsilcileri; Emile Durkheim, Herbert Spencer, Talcott Parsons, Robert K. Merton…
İşlevselciliğin tam tersi bir yaklaşımdır ve ona karşı geliştirilmiştir. Çatışmacı yaklaşım da Rolf Dahrendorf’un geliştirdiği teorilerin önemli bir yeri vardır. Çoğu zaman marksist yaklaşım olarak da anılır.
Topluma genellikle çatışmacı yaklaşır. İşlevsel yaklaşım, ne kadar bardağın dolu kısmına bakıyorsa çatışmacı da bir o kadar boş kısmına bakmaktadır. Yaklaşımın içerisinde mesleki gruplar, farklı etnik gruplar, cinsiyet grupları ve benzerleri arasındaki çatışmalara dikkat çeken çeşitli teoriler vardır.
Her şeye eleştirel yaklaştığından dolayı eleştirel yaklaşımın gelişmesinde de büyük bir etkisi vardır.
Başlıca temsilcileri; Karl Marx, Antonio Gramsci, …
George Herbert Mead, bu kuramın kurucusu sayılmaktadır. Dil ve anlama yönelik ilgiden doğmuştur.
“Mead, dilin kendi bireyselliğimizin farkında olan ve kendi kendimizi başkalarının bizi gördüğü gibi dışardan görme kabiliyetine sahip varlıklar haline gelmemizi sağladığını ileri sürer.”
Burada ki anahtar, simgedir. Sözcük, bedensel hareketler, iletişim biçimleri vb. simgelerdir. Mesela, birine el sallamanın simgesel bir değeri vardır. Bu yaklaşım, dikkatimizi ayrıntılara odaklar. Bu ayrıntılara bir anlam vermemizi sağlar. Çoğunlukla yüz yüze iletişime odaklanır. Çünkü yüz yüzeyken ayrıntılara dikkat etmek daha kolaydır. Daha fazla ayrıntı görebilirsiniz.
Diğer yaklaşımlarla karşılaştırıldığı zaman bu yaklaşımın bireye daha fazla odaklandığı fark edilir. Bireye odaklandığından dolayı mikrososyolojidir.
Başlıca temsilcileri; G. Herbert Mead, Herbert Blumer, Max Weber, Erving Goffman…
Özel İçerik: Meryem Yüksel
Sosyoloji, beşeri toplumlarda bulunan grup yaşamı hakkında bilimsel yöntem ve tekniklerin uygulanmasıyla bilgi edinen bir bilimdir. Sosyolojinin ilgilenmediği konu neredeyse yoktur. Sosyoloji kendi içinde alanlara ayrılmıştır. Suç sosyolojisi, edebiyat sosyolojisi, spor sosyolojisi, küçük gruplar sosyolojisi, yemek sosyolojisi…
Toplumdaki fenomenleri (olayları) nesnel olarak inceler. Fenomenlerin gerçekleşmesinde etkili olan nedenleri ve sonuçları dikkate alır. Normal bir bilgi edinme sürecinden farklıdır.
Sosyolojik düşünceyle birlikte her şey göründüğünden daha farklı bir hal alır. Düşüncelerimizi de bir temele oturtmak için kuramlara ihtiyaç duyarız.
Kuram; bir fenomeni kendine özgü kavramlar ve olgularla açıklar. Belli başlı kuramlar mevcuttur. Bunlar; işlevselci yaklaşım, çatışmacı yaklaşım, simgesel etkileşimciliktir.
- İşlevselci Yaklaşım
İlk olarak Emile Durkheim’ın çalışmalarıyla şekillenmiştir. Toplumun farklı parçalarının, ortaya bir düzen çıkartmak için birlikte çalıştıkları sistemi benimser. Buna göre sosyoloji, parçaların toplumla olan ilişkilerini incelemelidir.
Comte ve Durkheim gibi işlevselciler toplumu, bir merkezi sinir sistemine sahip bir organizmayla karşılaştırmak istemişlerdir ve çoklu bir organik benzeşim kullanmışlardır. Yani, insan organlarının vücudun yararı için bir bütün halinde çalışması gibi toplumun parçalarının da toplum yararı için bir bütün halinde çalıştığını ifade ederler. Mesela, kalbi incelemek için kalbin, bedenin diğer organlarıyla nasıl bir ilişkisi olduğunun gösterilmesi gerekir. Kalp, insan için hayati bir öneme sahiptir. Çünkü insan yaşamının devamını sağlamaktadır. Aynı şekilde, toplumda da bunlara dikkat edilerek parçalar incelenmelidir.
Bu yaklaşım da düzen ve denge çok önemlidir. Düzen ve dengenin olması parçaların eksik olmamasına bağlıdır. Burada bir şeyin önemli olabilmesi için yararlı olup olmadığına bağlıdır. Her zaman bardağın dolu kısmını görür.
Başlıca temsilcileri; Emile Durkheim, Herbert Spencer, Talcott Parsons, Robert K. Merton…
- Çatışmacı Yaklaşım
İşlevselciliğin tam tersi bir yaklaşımdır ve ona karşı geliştirilmiştir. Çatışmacı yaklaşım da Rolf Dahrendorf’un geliştirdiği teorilerin önemli bir yeri vardır. Çoğu zaman marksist yaklaşım olarak da anılır.
Topluma genellikle çatışmacı yaklaşır. İşlevsel yaklaşım, ne kadar bardağın dolu kısmına bakıyorsa çatışmacı da bir o kadar boş kısmına bakmaktadır. Yaklaşımın içerisinde mesleki gruplar, farklı etnik gruplar, cinsiyet grupları ve benzerleri arasındaki çatışmalara dikkat çeken çeşitli teoriler vardır.
Her şeye eleştirel yaklaştığından dolayı eleştirel yaklaşımın gelişmesinde de büyük bir etkisi vardır.
Başlıca temsilcileri; Karl Marx, Antonio Gramsci, …
- Simgesel Etkileşimcilik
George Herbert Mead, bu kuramın kurucusu sayılmaktadır. Dil ve anlama yönelik ilgiden doğmuştur.
“Mead, dilin kendi bireyselliğimizin farkında olan ve kendi kendimizi başkalarının bizi gördüğü gibi dışardan görme kabiliyetine sahip varlıklar haline gelmemizi sağladığını ileri sürer.”
Burada ki anahtar, simgedir. Sözcük, bedensel hareketler, iletişim biçimleri vb. simgelerdir. Mesela, birine el sallamanın simgesel bir değeri vardır. Bu yaklaşım, dikkatimizi ayrıntılara odaklar. Bu ayrıntılara bir anlam vermemizi sağlar. Çoğunlukla yüz yüze iletişime odaklanır. Çünkü yüz yüzeyken ayrıntılara dikkat etmek daha kolaydır. Daha fazla ayrıntı görebilirsiniz.
Diğer yaklaşımlarla karşılaştırıldığı zaman bu yaklaşımın bireye daha fazla odaklandığı fark edilir. Bireye odaklandığından dolayı mikrososyolojidir.
Başlıca temsilcileri; G. Herbert Mead, Herbert Blumer, Max Weber, Erving Goffman…
Özel İçerik: Meryem Yüksel
0 Yorum
Yorum Yap