Öğrenci Kariyeri
Aslında hobi amacıyla kullandığımız sosyal medya hesapları, araştırma yapmak için ziyaret ettiğimiz arama motorları ve diğer internet siteleri değişen dünyayla birlikte markalar için birer pazarlama stratejisi platformu haline geldi. Bunun sonucunda da, şirketlerin reklam için ayırdığı dijital medya (sosyal medya ve internet) bütçesi, konveksiyonel medya (gazete, dergi, TV) bütçesine yaklaşmaya başladı. Instagramda gezinirken, sağ üst köşesinde “sponsorlu” ibaresi yer alan gönderiler, bir alışveriş sitesinde daha önce incelediğimiz bir ürünü sürekli hatırlatıcı olarak ekranımızda görmemiz bu duruma örnek olarak verilebilir. Peki sizce hangi platformda verilen reklamlar hedef kitle üzerinde daha etkili?
Buna karar vermek için, ulusal ve uluslararası alanda ses getiren ve birçoğu ödül almış, ek olarak konveksiyonel medyada gerçekleştirilemeyecek veya gerçekleştirmesi zor olan bazı reklam örneklerinden bahsedeceğim size.
İlk olarak Paris Hilton’un NanoDrop kampanyasından başlayalım. Paris Hilton, geçtiğimiz günlerde sosyal medya hesaplarından Paris Hilton Institute’ deki bilimadamlarının geliştirdiği “yeni nesil su” diye adlandırdığı “NanoDrop”u tanıttığı bir video yayınladı. Videoda anlattıklarına göre, yeni nesil su, yani “NanoDrop”un bir damlası bir bardak suya bedeldi ve bu şekilde insanın suya ihtiyacı daha az bir miktarla giderileceğinden dünyada bir su tasarrufu sağlanacaktı. NanoDrop ve gelişim sürecini anlattığı videonun sonunda, dünyadaki herkese bir ampul NanoDrop’u hediye edeceğini söyleyip adres bilgileri için bir siteye yönlendiriyordu. Siteye girdiğimizdeyse, karşımızda NanoDrop’un değil SodaStream adlı şehir şebekesi suyunu sodaya çeviren makinenin online alışveriş sayfasını buluyorduk. Hatta, NanoDrop için hazırlanan tanıtıcı metinde NanoDrop kelimesinin yerini SodaStream kelimesinin almasını animasyonla göstermişlerdi ve bu şekilde kullanıcılar olarak çok kolay manipüle edilmiştik. Bu kampanya dijital medyada ne kadar kolay manipüle edilebileceğimizin çok bariz bir kanıtı niteliğinde.
İkinci örnekse, Axe ile Spotify işbirliğiyle gerçekleşen “One Song Stand” kampanyası. Bu kampanya, AXE’a uluslararası sahada da çok büyük ödüller getiren bir içeriğe sahip. Temeliyse şöyle; onesongstand.com 'a spotify üyeliğiniz ile bağlanıyorsunuz, cinsiyetinizi ve eşleşmek istediğiniz cinsiyeti belirtiyorsunuz. Ardından, müziğinizi dinlemeye başlıyorsunuz ve aynı anda aynı müziği dinleyen kullanıcılarla eşleştiriliyorsunuz. Bir şarkı süresi boyunca da sohbet etme şansına sahip oluyorsunuz, şarkı bitince de sohbet penceresi kapanıyor. AXE’ın Spotify ile gerçekleştirdiği bu işbirliği, markanın yıllardır yürüttüğü pazarlama stratejisine de vurgu yapıyor. Çünkü marka, AXE kullanan erkeği bütün reklamlarında çekici, baş döndürücü ve flörtöz olarak tanımlıyor ve bu uygulama da flörtöz havasıyla AXE erkeğine gönderme yapıyor.
Üçüncü örnek, ETİ markasına ait. Popkek için tasarlanan viral reklamın başlığı “Popkek Sunar: Mahmut Tuncer ile Halay Öğreniyorum”. Bu reklam filminde, Mahmut Tuncer bir grup dansçıya halay çekmeyi öğretiyor ve aslında Türk toplumunun bir değeri üzerine konumlandırıldığı için halk tarafından çok benimseniyor hatta paylaşılma rekoru kırıyor. Böylece, Facebook’a reklam için para ödenmeden birçok kişinin akışında Popkek reklamı çıkmış oluyor.
Bu güzel örneklere rağmen; bence konveksiyonel medyanın basılı versiyonlarındaki (gazete,dergi, billboard) reklamlar beş duyumuza daha çok hitap etmesi nedeniyle hala dijital medyadaki reklamlardan bir tık önde fakat televizyona reklam vermektense, sosyal medyaya reklam vermek bence daha avantajlı. Çünkü televizyona reklam verdiğiniz zaman, hedef kitlenizi sadece izlediği dizilerden ( ki artık diziler de puhu.tv, netflix örneği gibi dijitalleşmeye başladı) tanıyorsunuz; sosyal medyadaysa kullanıcının üye olduğunda verdiği bilgiler aracılığıyla yaşını, yaşadığı yeri, ilgi alanlarını biliyorsunuz. Bu yüzden, hakkında daha çok şey bildiğiniz hedef kitlenize göre çok daha uygun içerik üretme şansı yakalıyorsunuz ve reklamlarınızı sadece hedef kitlenizde görünür hale getirerek kullanıcı filtrelemesi yapabiliyorsunuz. Ne dersiniz? Sizce reklamcılıkta dijital medya konveksiyonel medyayı yenebilir mi? Düşüncelerinizi çok merak ediyorum, lütfen belirtin ve sevgiyle kalın!
Özel İçerik: Özge Özışıklıoğlu
Buna karar vermek için, ulusal ve uluslararası alanda ses getiren ve birçoğu ödül almış, ek olarak konveksiyonel medyada gerçekleştirilemeyecek veya gerçekleştirmesi zor olan bazı reklam örneklerinden bahsedeceğim size.
İlk olarak Paris Hilton’un NanoDrop kampanyasından başlayalım. Paris Hilton, geçtiğimiz günlerde sosyal medya hesaplarından Paris Hilton Institute’ deki bilimadamlarının geliştirdiği “yeni nesil su” diye adlandırdığı “NanoDrop”u tanıttığı bir video yayınladı. Videoda anlattıklarına göre, yeni nesil su, yani “NanoDrop”un bir damlası bir bardak suya bedeldi ve bu şekilde insanın suya ihtiyacı daha az bir miktarla giderileceğinden dünyada bir su tasarrufu sağlanacaktı. NanoDrop ve gelişim sürecini anlattığı videonun sonunda, dünyadaki herkese bir ampul NanoDrop’u hediye edeceğini söyleyip adres bilgileri için bir siteye yönlendiriyordu. Siteye girdiğimizdeyse, karşımızda NanoDrop’un değil SodaStream adlı şehir şebekesi suyunu sodaya çeviren makinenin online alışveriş sayfasını buluyorduk. Hatta, NanoDrop için hazırlanan tanıtıcı metinde NanoDrop kelimesinin yerini SodaStream kelimesinin almasını animasyonla göstermişlerdi ve bu şekilde kullanıcılar olarak çok kolay manipüle edilmiştik. Bu kampanya dijital medyada ne kadar kolay manipüle edilebileceğimizin çok bariz bir kanıtı niteliğinde.
İkinci örnekse, Axe ile Spotify işbirliğiyle gerçekleşen “One Song Stand” kampanyası. Bu kampanya, AXE’a uluslararası sahada da çok büyük ödüller getiren bir içeriğe sahip. Temeliyse şöyle; onesongstand.com 'a spotify üyeliğiniz ile bağlanıyorsunuz, cinsiyetinizi ve eşleşmek istediğiniz cinsiyeti belirtiyorsunuz. Ardından, müziğinizi dinlemeye başlıyorsunuz ve aynı anda aynı müziği dinleyen kullanıcılarla eşleştiriliyorsunuz. Bir şarkı süresi boyunca da sohbet etme şansına sahip oluyorsunuz, şarkı bitince de sohbet penceresi kapanıyor. AXE’ın Spotify ile gerçekleştirdiği bu işbirliği, markanın yıllardır yürüttüğü pazarlama stratejisine de vurgu yapıyor. Çünkü marka, AXE kullanan erkeği bütün reklamlarında çekici, baş döndürücü ve flörtöz olarak tanımlıyor ve bu uygulama da flörtöz havasıyla AXE erkeğine gönderme yapıyor.
Üçüncü örnek, ETİ markasına ait. Popkek için tasarlanan viral reklamın başlığı “Popkek Sunar: Mahmut Tuncer ile Halay Öğreniyorum”. Bu reklam filminde, Mahmut Tuncer bir grup dansçıya halay çekmeyi öğretiyor ve aslında Türk toplumunun bir değeri üzerine konumlandırıldığı için halk tarafından çok benimseniyor hatta paylaşılma rekoru kırıyor. Böylece, Facebook’a reklam için para ödenmeden birçok kişinin akışında Popkek reklamı çıkmış oluyor.
Bu güzel örneklere rağmen; bence konveksiyonel medyanın basılı versiyonlarındaki (gazete,dergi, billboard) reklamlar beş duyumuza daha çok hitap etmesi nedeniyle hala dijital medyadaki reklamlardan bir tık önde fakat televizyona reklam vermektense, sosyal medyaya reklam vermek bence daha avantajlı. Çünkü televizyona reklam verdiğiniz zaman, hedef kitlenizi sadece izlediği dizilerden ( ki artık diziler de puhu.tv, netflix örneği gibi dijitalleşmeye başladı) tanıyorsunuz; sosyal medyadaysa kullanıcının üye olduğunda verdiği bilgiler aracılığıyla yaşını, yaşadığı yeri, ilgi alanlarını biliyorsunuz. Bu yüzden, hakkında daha çok şey bildiğiniz hedef kitlenize göre çok daha uygun içerik üretme şansı yakalıyorsunuz ve reklamlarınızı sadece hedef kitlenizde görünür hale getirerek kullanıcı filtrelemesi yapabiliyorsunuz. Ne dersiniz? Sizce reklamcılıkta dijital medya konveksiyonel medyayı yenebilir mi? Düşüncelerinizi çok merak ediyorum, lütfen belirtin ve sevgiyle kalın!
Özel İçerik: Özge Özışıklıoğlu
Sıla Tanrıverdi
0 Yorum
Yorum Yap