TUİK, iş gücü istatistiklerine göre yüksek öğretim mezunları arasında işsizlik oranı 9.4 olarak açıkladı. Fakat toplam iş gücü içindeki işsizlik oranına baktığımızda 9.3 olarak görünüyor. Bu da akıllara yeni nesil eğitimli işsizliğin gündemde uzun süre kalacağını getiriyor.
Peki, neden bu duruma geldik? Ve nasıl bu durumun içinden çıkacağız?
Neden bu duruma geldiğini biraz irdeleyecek olursak, aslında gözlerimizin önünde olan tabloyu çoğu kez görmezden geldiğimizi fark edeceğiz.
Öncelikle, ülkemizin hemen hemen her ilinde özel üniversiteler de mevcut olmak üzere birden fazla yüksek öğretim kurumu bulunmaktadır. Aslında eğitimin kalitesini yükseltmek yerine, sürekli üniversiteler açarak, işsizliği daha da büyük bir sorun haline getirildiğinin farkına varılmıyor. Sürekli kendini tekrar eden bölümler ve yetersiz eğitim veren üniversiteler öğrencileri farklı hayallere sürüklüyor ve öğrenciler hayaller ve gerçekler noktasını hayata atılana kadar fark etmiyor.
İşte tam da bu noktada iş hayatı için yeterli olmayan eğitimden sonra ve yanlış bölüm tercihleriyle birlikte öğrenciler büyük hayal kırıklıklarıyla iş hayatına – işsizlik hayatı desek daha doğru olur- başlıyor.
Burada akıllara gelen bir diğer soru ise; öğrenciler kandırılıyor mu? Sürekli kendini tekrar eden cümleleri düşünün. Çoğu okulda uygulamalı eğitim verilmiyor, teorik eğitim üzerinden sistem yürütülüyor fakat bu, öğrencileri gerçek hayattan uzaklaştırıyor ve öğrenci iş hayatına atıldığında her şeyi sil baştan öğrenmek zorunda kalıyor.
Diğer bir konu ise, birçok öğrenci okuduğu bölümden çok daha farklı alanlara yöneliyor. Peki, bu iş hayatındaki verimi etkilemiyor mu? Bazı işler için çalışan sıkıntısı varken, bazı işler içinse iş gücü fazlası bulunuyor. Bu anlamda eğitimcilerin ve ailelerin öğrencileri yeteneklerine ve isteklerine uygun olarak doğru bölümlere yönlendirmesi gerekiyor.
İş hayatının en zorlu yollarından bir diğeri ise, artık işverenlerin çok daha fazla beklenti sahibi olması. Artık sadece üniversite diploması yetersiz kalıyor ve farklı alanlarda kişinin kendini yetiştirmiş olması gerekiyor.
Bu eğitimli işsizlik oranından kendini kurtarabilmek için günümüz şartlarından yabancı dil, yüksek lisans ve ya en azından farklı staj olanakları ve sertifika programlarına katılmış olmaları bekliyor.
Son olarak görmekteyiz ki iş hayatındaki tecrübeli kişiler yeni mezun kişilerin önünü kapatıyor. Çünkü işverenler yeni çalışana işi öğretmek için harcama yapmak yerine, yeteri eğitimi almamış ancak iş tecrübesi bulunan kişileri tercih ediyor. Bu sorunu aşabilmek için öğrencilerin doğru tercih yapmalarını bekleyip, onları el bebek gül bebek yetiştirmek yerine, gerçekleri onlara erken yaşta göstermeye başlayıp, bu çetin iş yaşamına onları hazırlamamız gerekiyor. Bu kargaşadan çıkabilmek için taşın altına elimizi çekinmeden koymalı ve kendimizi kandırmak yerine hep birlikte hareket etmeliyiz.
Kaynak: www.tuik.gov.tr
Peki, neden bu duruma geldik? Ve nasıl bu durumun içinden çıkacağız?
Neden bu duruma geldiğini biraz irdeleyecek olursak, aslında gözlerimizin önünde olan tabloyu çoğu kez görmezden geldiğimizi fark edeceğiz.
Öncelikle, ülkemizin hemen hemen her ilinde özel üniversiteler de mevcut olmak üzere birden fazla yüksek öğretim kurumu bulunmaktadır. Aslında eğitimin kalitesini yükseltmek yerine, sürekli üniversiteler açarak, işsizliği daha da büyük bir sorun haline getirildiğinin farkına varılmıyor. Sürekli kendini tekrar eden bölümler ve yetersiz eğitim veren üniversiteler öğrencileri farklı hayallere sürüklüyor ve öğrenciler hayaller ve gerçekler noktasını hayata atılana kadar fark etmiyor.
İşte tam da bu noktada iş hayatı için yeterli olmayan eğitimden sonra ve yanlış bölüm tercihleriyle birlikte öğrenciler büyük hayal kırıklıklarıyla iş hayatına – işsizlik hayatı desek daha doğru olur- başlıyor.
Burada akıllara gelen bir diğer soru ise; öğrenciler kandırılıyor mu? Sürekli kendini tekrar eden cümleleri düşünün. Çoğu okulda uygulamalı eğitim verilmiyor, teorik eğitim üzerinden sistem yürütülüyor fakat bu, öğrencileri gerçek hayattan uzaklaştırıyor ve öğrenci iş hayatına atıldığında her şeyi sil baştan öğrenmek zorunda kalıyor.
Diğer bir konu ise, birçok öğrenci okuduğu bölümden çok daha farklı alanlara yöneliyor. Peki, bu iş hayatındaki verimi etkilemiyor mu? Bazı işler için çalışan sıkıntısı varken, bazı işler içinse iş gücü fazlası bulunuyor. Bu anlamda eğitimcilerin ve ailelerin öğrencileri yeteneklerine ve isteklerine uygun olarak doğru bölümlere yönlendirmesi gerekiyor.
İş hayatının en zorlu yollarından bir diğeri ise, artık işverenlerin çok daha fazla beklenti sahibi olması. Artık sadece üniversite diploması yetersiz kalıyor ve farklı alanlarda kişinin kendini yetiştirmiş olması gerekiyor.
Bu eğitimli işsizlik oranından kendini kurtarabilmek için günümüz şartlarından yabancı dil, yüksek lisans ve ya en azından farklı staj olanakları ve sertifika programlarına katılmış olmaları bekliyor.
Son olarak görmekteyiz ki iş hayatındaki tecrübeli kişiler yeni mezun kişilerin önünü kapatıyor. Çünkü işverenler yeni çalışana işi öğretmek için harcama yapmak yerine, yeteri eğitimi almamış ancak iş tecrübesi bulunan kişileri tercih ediyor. Bu sorunu aşabilmek için öğrencilerin doğru tercih yapmalarını bekleyip, onları el bebek gül bebek yetiştirmek yerine, gerçekleri onlara erken yaşta göstermeye başlayıp, bu çetin iş yaşamına onları hazırlamamız gerekiyor. Bu kargaşadan çıkabilmek için taşın altına elimizi çekinmeden koymalı ve kendimizi kandırmak yerine hep birlikte hareket etmeliyiz.
Kaynak: www.tuik.gov.tr
0 Yorum
Yorum Yap