Sinestezi kelimesi, Yunancadaki sin, yani “birlikte” ve anlamı “duygu/algılamak” olan aisthesis kelimelerinden oluşturulmuştur.
Tanım olarak, duyuların birbirine karışması durumudur. “Tarihte bilimsel olarak belgelenmesi 1812’de gerçekleşebilmiştir.“ Bu belgeye göre ise sinestezi, doğum sırasında beyinde bulunan nöron arası bağlantıların kaybolmamasından kaynaklanmaktadır. Hayatlarında sinestezi olan bireyler, sinestezik olarak adlandırılmaktadır.
Perception dergisinde yayınlanan bir makaleye göre her 23 kişiden 1’inde sinesteziye rastlanmaktadır. Her 90 kişiden 1’inde ise renk türü sinestezi görülmektedir. Dolayısıyla, hayatımızda bir sinestezik ile karşılaşma ihtimalimizin az da olsa olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Sinestezi durumu istemsiz bir şekilde oluşmaktadır. Kişi bu şekilde görmek istemese dahi görür. Gördükleri ise hafızada büyük bir yer kaplar ve aradan ne kadar zaman geçerse geçsin unutmazlar. Bazı araştırmalar sonucunda bu durumun kalıtsal olduğu anlaşılmıştır. Kalıtsaldır fakat aynı şekilde deneyimlenmezler. Mesela, ikiz kardeşlerde dahi birinde sinestezi özellikleri görülürken diğerinin bunları yaşamadığı görülmüştür. Sinestezik çocuklar, genellikle ergenlik döneminde bu durumun farkına varırlar.
60’tan fazla sinestezi türü vardır. Bu türleri tek tek incelemektense iki başlık altında incelemek daha kolay olacaktır. İlki, “idiyopatik” olarak isimlendirilmiştir. Bu türün sebebi bilinmemektedir ve genelde geçici olan sinestezidir.”
İkincisi ise “sonradan kazanılan sinestezi”dir. Bu türün ise bir hastalığın olması nedeniyle ortaya çıktığını söyleyebiliriz.
Bu sinestezi türleri arasında en yaygın olanı ise harf-renk sinestezisidir. Burada harfler ve sayılar belirli renklerde görülmektedir. Her harf ve sayının farklı rengi vardır. Renkler her zaman belirgin olarak görünmeyebilirler. Harfin veya rakamın çevresi bu renkle sarılmış ya da gölgelenmiş olabilir.
Harf sinestezine göre, daha az görülen, bir tür daha vardır. Burada tatları, kokuları ve sesleri renk olarak algılarlar. Bazen anımsayamadıkları bir durumu bir koku sayesinde hatırlayabilirler. Onlara göre, her şeyin başka bir rengi vardır. Ve tatlar, kokular, ziyaret ettikleri o şehir, gördükleri renk ile zihinlerine kazınır.
Bunun gibi birçok çeşit vardır. Örneğin, kişiselleştirme adıyla anılan sinestezi türü, günleri, haftaları, sayıları vb. insana özgü olan kişiliklerle algılar. “M” harfini mutlu olarak tanımlarken “S” harfini kızgın olarak tanımlayabilir. Aynı şekilde “Şubat “ayı üzgün, “Salı” günleri ise sıkıcı görülebilir.
Örneğin, sinestezi hastalığına sahip bireyler Pi sayısını hiç zorlanmadan ezberleyebilirler.
Sinesteziye sahip olan sanatçı, bilim insanları vardır. Bunlar arasında Johann Von Goethe, Fransız şair Arthur Rimbaud, roman yazarı Vladimir Nabokov, klasik müzik bestekarı Scriabin, ressam Kandinsky’nin de sinestezik deneyimler yaşadığı biliniyor.
Mesela, Vladimir Nabokov harf-renk sinestezine sahipmiş. 1962’de verdiği röportajda kendi harflerinin renkleri sorulduğunda şu cevabı vermiştir: ''V soluk, saydam bir tür pembe, sanırım kuvars pembesi deniliyor: V’yle özdeşleştirebildiğim en yakın renk bu. Diğer yandan, N ise yeşilimtırak-sarımtırak bir yulaf ezmesi renginde.'' Nabokov farklı dillerde farklı renkler duyduğunu da ifade etmiştir. “İngilizce alfabedeki uzun “a“da çok hafif bir aşınmış ahşap rengi algılıyorum ama Fransızcanın “a“sı cilalı abanoz ağacı çağrışımı yapıyor. Bu siyahlar grubunda aynı zamanda sert “g“ (vulkanize edilmiş kauçuk) ve “r” (yırtılmakta olan kirli bir bez) de var. Yulaf ezmesi “n“, yumuşak erişte “l” ve arkası fildişi olan el aynası “o“, beyazları oluşturuyor. Fransızca “on” beni çok şaşırtıyor; onu, küçük bir camdaki alkolün taşmakta olan yüzey gerilimi olarak görüyorum.” demiştir.
Daha ilginç olan kısım ise eşi ve oğlunun da sinestezik olmasıdır. Bu tesadüfü şu şekilde fark etmişler: “Eşim de harfleri farklı renklerde görme becerisine sahip ama onun gördüğü renkler benimkilerden çok farklı. Belki iki, üç harfimiz ortak ama onun dışında bambaşka renkler görüyoruz. Bir gün fark ettik ki, o sıralar küçük bir çocuk olan –herhalde on on bir yaşlarındaydı– oğlum da harfleri renkli görüyor. Çok tabii bir şekilde, “Ah, bu şu renk değildi, bu şu renk,” vs. derdi. Ondan renkleri sıralamasını istediğimizde şunu keşfettik: Onun mor ya da belki de leylak olarak gördüğü bir harfi ben pembe, eşimse mavi görüyor. Söz konusu olan M harfi. Yani pembeyle mavi, onun durumunda lilaya dönüşmüş. Sanki genleri bir suluboya tablo çiziyormuş gibi.”
Görme engelli insanlarında sinestezi durumunun yaşanabileceği iddia edilmiştir. Bu iddiaya göre, işitme duyusu aracılığıyla görsel imajı deneyimleyebilirler. Bundan dolayı çoğu bilim insanının merak ettiği konular arasındadır,sinestezi.
Görme engelli bir bireyin yaşadığı sinestezi durumunu anlatan örneğe buradan ulaşabilirsiniz.
Sinestezi hakkında ise şu kitaplar önerilebilir:
Sinestezi hakkında kısa bir film izlemek için tıklayınız !
Özgün İçerik : Meryem Yüksel
Tanım olarak, duyuların birbirine karışması durumudur. “Tarihte bilimsel olarak belgelenmesi 1812’de gerçekleşebilmiştir.“ Bu belgeye göre ise sinestezi, doğum sırasında beyinde bulunan nöron arası bağlantıların kaybolmamasından kaynaklanmaktadır. Hayatlarında sinestezi olan bireyler, sinestezik olarak adlandırılmaktadır.
Perception dergisinde yayınlanan bir makaleye göre her 23 kişiden 1’inde sinesteziye rastlanmaktadır. Her 90 kişiden 1’inde ise renk türü sinestezi görülmektedir. Dolayısıyla, hayatımızda bir sinestezik ile karşılaşma ihtimalimizin az da olsa olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Sinestezi durumu istemsiz bir şekilde oluşmaktadır. Kişi bu şekilde görmek istemese dahi görür. Gördükleri ise hafızada büyük bir yer kaplar ve aradan ne kadar zaman geçerse geçsin unutmazlar. Bazı araştırmalar sonucunda bu durumun kalıtsal olduğu anlaşılmıştır. Kalıtsaldır fakat aynı şekilde deneyimlenmezler. Mesela, ikiz kardeşlerde dahi birinde sinestezi özellikleri görülürken diğerinin bunları yaşamadığı görülmüştür. Sinestezik çocuklar, genellikle ergenlik döneminde bu durumun farkına varırlar.
60’tan fazla sinestezi türü vardır. Bu türleri tek tek incelemektense iki başlık altında incelemek daha kolay olacaktır. İlki, “idiyopatik” olarak isimlendirilmiştir. Bu türün sebebi bilinmemektedir ve genelde geçici olan sinestezidir.”
İkincisi ise “sonradan kazanılan sinestezi”dir. Bu türün ise bir hastalığın olması nedeniyle ortaya çıktığını söyleyebiliriz.
Bu sinestezi türleri arasında en yaygın olanı ise harf-renk sinestezisidir. Burada harfler ve sayılar belirli renklerde görülmektedir. Her harf ve sayının farklı rengi vardır. Renkler her zaman belirgin olarak görünmeyebilirler. Harfin veya rakamın çevresi bu renkle sarılmış ya da gölgelenmiş olabilir.
Harf sinestezine göre, daha az görülen, bir tür daha vardır. Burada tatları, kokuları ve sesleri renk olarak algılarlar. Bazen anımsayamadıkları bir durumu bir koku sayesinde hatırlayabilirler. Onlara göre, her şeyin başka bir rengi vardır. Ve tatlar, kokular, ziyaret ettikleri o şehir, gördükleri renk ile zihinlerine kazınır.
Bunun gibi birçok çeşit vardır. Örneğin, kişiselleştirme adıyla anılan sinestezi türü, günleri, haftaları, sayıları vb. insana özgü olan kişiliklerle algılar. “M” harfini mutlu olarak tanımlarken “S” harfini kızgın olarak tanımlayabilir. Aynı şekilde “Şubat “ayı üzgün, “Salı” günleri ise sıkıcı görülebilir.
Örneğin, sinestezi hastalığına sahip bireyler Pi sayısını hiç zorlanmadan ezberleyebilirler.
Sinesteziye sahip olan sanatçı, bilim insanları vardır. Bunlar arasında Johann Von Goethe, Fransız şair Arthur Rimbaud, roman yazarı Vladimir Nabokov, klasik müzik bestekarı Scriabin, ressam Kandinsky’nin de sinestezik deneyimler yaşadığı biliniyor.
Mesela, Vladimir Nabokov harf-renk sinestezine sahipmiş. 1962’de verdiği röportajda kendi harflerinin renkleri sorulduğunda şu cevabı vermiştir: ''V soluk, saydam bir tür pembe, sanırım kuvars pembesi deniliyor: V’yle özdeşleştirebildiğim en yakın renk bu. Diğer yandan, N ise yeşilimtırak-sarımtırak bir yulaf ezmesi renginde.'' Nabokov farklı dillerde farklı renkler duyduğunu da ifade etmiştir. “İngilizce alfabedeki uzun “a“da çok hafif bir aşınmış ahşap rengi algılıyorum ama Fransızcanın “a“sı cilalı abanoz ağacı çağrışımı yapıyor. Bu siyahlar grubunda aynı zamanda sert “g“ (vulkanize edilmiş kauçuk) ve “r” (yırtılmakta olan kirli bir bez) de var. Yulaf ezmesi “n“, yumuşak erişte “l” ve arkası fildişi olan el aynası “o“, beyazları oluşturuyor. Fransızca “on” beni çok şaşırtıyor; onu, küçük bir camdaki alkolün taşmakta olan yüzey gerilimi olarak görüyorum.” demiştir.
Daha ilginç olan kısım ise eşi ve oğlunun da sinestezik olmasıdır. Bu tesadüfü şu şekilde fark etmişler: “Eşim de harfleri farklı renklerde görme becerisine sahip ama onun gördüğü renkler benimkilerden çok farklı. Belki iki, üç harfimiz ortak ama onun dışında bambaşka renkler görüyoruz. Bir gün fark ettik ki, o sıralar küçük bir çocuk olan –herhalde on on bir yaşlarındaydı– oğlum da harfleri renkli görüyor. Çok tabii bir şekilde, “Ah, bu şu renk değildi, bu şu renk,” vs. derdi. Ondan renkleri sıralamasını istediğimizde şunu keşfettik: Onun mor ya da belki de leylak olarak gördüğü bir harfi ben pembe, eşimse mavi görüyor. Söz konusu olan M harfi. Yani pembeyle mavi, onun durumunda lilaya dönüşmüş. Sanki genleri bir suluboya tablo çiziyormuş gibi.”
Görme engelli insanlarında sinestezi durumunun yaşanabileceği iddia edilmiştir. Bu iddiaya göre, işitme duyusu aracılığıyla görsel imajı deneyimleyebilirler. Bundan dolayı çoğu bilim insanının merak ettiği konular arasındadır,sinestezi.
Görme engelli bir bireyin yaşadığı sinestezi durumunu anlatan örneğe buradan ulaşabilirsiniz.
Sinestezi hakkında ise şu kitaplar önerilebilir:
- Empati- Adam FAWER
- Sinestezya- Jeffrey MOORE
Sinestezi hakkında kısa bir film izlemek için tıklayınız !
Özgün İçerik : Meryem Yüksel
0 Yorum
Yorum Yap