Beynin herhangi bir şekilde hasar görmesi üzerine, eskiden olmayan bazı olağanüstü yaratıcı beceriler ortaya çıkabiliyor. Bu durum dahilere dair ne anlatıyor?
Yaratıcılık becerisi neden kaynaklanıyor ve nasıl daha yaratıcı olunur sorusu binlerce yıldır yanıtı aranan bir soru.
Bilim insanlarına göre, yorgunluk veya sıkılma gibi birçok etken yaratıcılığın gelişmesine neden olabilir.
Yakın zamana kadar yaratıcılığın beyinde başladığı ve beynin herhangi bir şekilde hasar görmesi sonucu birçok becerinin körelebileceği kabul ediliyordu.
Ama bazen bunun tersi de oluyor; 'ani savant sendromu' adı verilen durumda, beyin hasarının ardından kişide olağanüstü beceriler gelişebiliyor. Bu durum bugüne kadar sadece 25 kişide saptanmış.
1994'te ortopedi cerrahı Tony Cicoria'yı New York'ta yıldırım çarpıyor. Doğrudan kafasına denk gelen bu yıldırım çarpmasının ardından Cicoria şiddetli bir piyano çalma arzusu duymaya başlıyor. Başlangıçta başkalarının bestesini çalıyor, ama sonra sürekli kafasında dolaşan melodileri besteliyor. Cicoria bugün cerrah olmasının yanı sıra piyanist ve besteci.
Masör Jon Sarkin ise inme geçirdikten hemen sonra resim yapmaya başlıyor. Daha sonra eserleri New York Times gazetesinde, müzik albümlerinde ve bir kitapta yer aldı. Resimlerin her biri 10.000 dolara satılıyor.
En ilginç vakalardan biri de 2002'de Washington'da bir barda saldırıya uğrayan Jason Padgett. Padgett saldırıdan önce okulu yarım bırakmış, partilere giden, kız peşinde koşan biriymiş. Matematiğe hiç ilgisi olmamış.
Ama saldırıdan sonra her şey değişmiş. "Her şey tuhaf görünüyordu. Verdikleri ağrı kesici ilaçlardan sandım önce. Ama ertesi gün uyanıp musluğu açtığımda akan su teğet çizgiler halinde görünüyordu" diye hatırlıyor Padgett.
Bundan sonra dünyası geometrik şekiller ve çizgiler görünümünü alan Padgett matematiğe ilgi duyup formüllerin resmini yapmaya başlamış, Pi de bunlardan biri. Daha önce tanjantı nasıl bilmediğine şaşırıyor. "Sanki iki kişiymişim gibi hissediyorum kendimi. Annem ve babam da öyle diyor. Sanki iki ayrı çocukları varmış gibi."
Peki bu neden kaynaklanıyor ve dahi insanları özel kılan şeylerle ilgili ne anlatıyor bize?
Bu konuda iki görüş var. Birincisine göre, kafa bir darbe aldığında bunun etkisi LSD almaya benziyor. Halüsinasyon görmeye neden olan uyuşturucuların beyinde, mutluluk hormonu olarak bilinen serotonin seviyesini artırarak yaratıcılığı güçlendirdiği düşünülüyor.
Bu, duyuların birbirine karışmasına, "sinestezi"ye neden oluyor. Yani beyinde birçok bölge aynı anda aktif hale gelerek normalde ayrı olan duyular bağlantılı hale geliyor.
Birçok insanda bu durum uyuşturucu almadan da meydana gelebiliyor. Nüfusun yaklaşık yüzde 5'i bir tür sinestezi hali yaşıyor. Bunlardan en yaygın olanı "yazı birimi (grafem)-renk" karışmasıdır. Kelimeler renklerle ilişkili hale gelir. Örneğin aktör Geoffrey Rush Pazartesi günlerini açık mavi algıladığını söylüyor.
Beyin hasar aldığında ölü ve ölmekte olan hücrelerden etraftaki dokulara serotonin hormonu sızar. Bu durum fiziksel olarak beynin farklı bölgeleri arasında tıpkı LSD gibi yeni bağlantılar kurulmasını teşvik eder. Zihinsel olarak ise kişi bağlantısız şeyler arasında bağlantı kurmaya başlar.
Çok Duyulu Araştırma Laboratuvarı'ndan nörolog Berit Brogaard "Beyinde daha önce olmayan bağlantıların fiziksel olarak oluştuğunu gördük" diyor.
Ama başka bir açıklama daha var. 1998'de bir grup nörolog, demanslı (bunama) beş hastalarının aynı zamanda çok iyi ressam olduklarını fark ediyor. Bunlarda frontal ve temporal demans vardı. Yani beynin sadece belli bölümleri etkileniyordu. Örneğin görsel yaratıcılık kısmı etkilenmezken dil ve sosyal beceri kısımları hasar görmüş olabiliyordu.
Bunlardan "5 no'lu Hasta" adıyla anılan 53 yaşındaki hasta, daha önce hiç ilgisi olmadığı halde kısa dönemli bir resim kursuna kaydolmuş ve bu tam da demans hastalığının başladığı döneme denk gelmişti. Birkaç ay sonra konuşma sorunu baş gösterdi, huzursuz ve eksantrik davranmaya başladı, yolda para arama gibi bir takıntılı davranışa yöneldi. Ama hastalığı ilerlerken resimleri de gelişmeye, çocukluk dönemindeki binaları resmetmeye başlamıştı.
Beynin Sağı-Solu
Bu hastalar üzerinde yapılan üç boyutlu beyin taramalarında, beş hastanın dördünde beynin sol yarı küresinde lezyonlar oluştuğu görüldü. Beynin sağ yarısı yaratıcılıkla sol yarısı ise mantık ve dil becerileri ile ilişkilidir. Ama sol yarı daha baskındır.
"Marjinal, orijinal veya yaratıcı düşünmeyi bastırma eğilimindedir; çünkü sağlıklı karar verme ve normal bir yaşam sürme açısından gereklidir bu" diye açıklıyor Brogaard. Bunun üzerine şöyle bir teori geliştiriliyor: Bu hastalarda beynin sol yarı küresi giderek hasar gördüğünden sağ yarı küre gelişip serpilme olanağı buluyor.
Bu teoriyi destekleyen başka araştırmalar da var. Bunlardan birinde sağlıklı deneklerin sol yarı küresi kısa süreli pasif hale getirilip sağ yarı küre biraz daha aktifleştirildiğinde yaratıcı becerilerin geliştiği görüldü.
Peki bu teori beyni hasar gören kişilerin yanı sıra yaratıcı yanları güçlü olan başka kişilere de uygulanabilir mi?
Örneğin otizmli hastaların onda birinde "savant sendromu" olduğu düşünülüyor. Otizmli kişilerde yaratıcılık yönünün güçlü olduğu biliniyor. Hatta Einstein, Newton, Mozart, Darwin ve Michelangelo gibi bazı dahilerin otizm spektrumunda yer aldığını söyleyenler var.
Bir teoriye göre, çocukluk döneminde beynin sol yarı küresinde düşük düzeyde serotonin hormonu salgılanması bu bölgenin gerektiği şekilde gelişmesini engelleyip otizme yol açıyor olabilir. Tıpkı beynin hasar görmesi halinde ortaya çıkabilen ani savant sendromunda olduğu gibi bu durumda da beynin sağ yarısı daha aktif hale gelir.
İlginç olan şu ki ani savant sendromlu kişilerin birçoğunda sosyal ilişki sorunları, saplantılı davranış bozukluğu ve bir şeye aşırı ilgi gibi otizm semptomları da ortaya çıkar.
"Genellikle normal bir yaşantı sürüyorlar, ama çeşitli saplantılı davranışları da oluyor" diyor Brogaard. Bu sorun tüm ani savant sendromlularda görülüyor. Jon Sarkin resim yapmasıyla ilgili şunları söylüyor: "Resim yapmayı seviyorum gibi bir duygu değil, sanki resim yapmam gerekiyor gibi hissediyorum."
Bu zorunluluk hissi ve saplantılı davranıştan dolayı sürekli resim yaptıkları için bu insanlar bu alandaki becerilerini de geliştirmiş oluyor.
Kaynak
Yaratıcılık becerisi neden kaynaklanıyor ve nasıl daha yaratıcı olunur sorusu binlerce yıldır yanıtı aranan bir soru.
Bilim insanlarına göre, yorgunluk veya sıkılma gibi birçok etken yaratıcılığın gelişmesine neden olabilir.
Yakın zamana kadar yaratıcılığın beyinde başladığı ve beynin herhangi bir şekilde hasar görmesi sonucu birçok becerinin körelebileceği kabul ediliyordu.
Ama bazen bunun tersi de oluyor; 'ani savant sendromu' adı verilen durumda, beyin hasarının ardından kişide olağanüstü beceriler gelişebiliyor. Bu durum bugüne kadar sadece 25 kişide saptanmış.
Beyin Hasarıyla Gelen Değişim
1994'te ortopedi cerrahı Tony Cicoria'yı New York'ta yıldırım çarpıyor. Doğrudan kafasına denk gelen bu yıldırım çarpmasının ardından Cicoria şiddetli bir piyano çalma arzusu duymaya başlıyor. Başlangıçta başkalarının bestesini çalıyor, ama sonra sürekli kafasında dolaşan melodileri besteliyor. Cicoria bugün cerrah olmasının yanı sıra piyanist ve besteci.
Masör Jon Sarkin ise inme geçirdikten hemen sonra resim yapmaya başlıyor. Daha sonra eserleri New York Times gazetesinde, müzik albümlerinde ve bir kitapta yer aldı. Resimlerin her biri 10.000 dolara satılıyor.
En ilginç vakalardan biri de 2002'de Washington'da bir barda saldırıya uğrayan Jason Padgett. Padgett saldırıdan önce okulu yarım bırakmış, partilere giden, kız peşinde koşan biriymiş. Matematiğe hiç ilgisi olmamış.
Ama saldırıdan sonra her şey değişmiş. "Her şey tuhaf görünüyordu. Verdikleri ağrı kesici ilaçlardan sandım önce. Ama ertesi gün uyanıp musluğu açtığımda akan su teğet çizgiler halinde görünüyordu" diye hatırlıyor Padgett.
Bundan sonra dünyası geometrik şekiller ve çizgiler görünümünü alan Padgett matematiğe ilgi duyup formüllerin resmini yapmaya başlamış, Pi de bunlardan biri. Daha önce tanjantı nasıl bilmediğine şaşırıyor. "Sanki iki kişiymişim gibi hissediyorum kendimi. Annem ve babam da öyle diyor. Sanki iki ayrı çocukları varmış gibi."
Mutluluk Hormonunun Etkisi
Peki bu neden kaynaklanıyor ve dahi insanları özel kılan şeylerle ilgili ne anlatıyor bize?
Bu konuda iki görüş var. Birincisine göre, kafa bir darbe aldığında bunun etkisi LSD almaya benziyor. Halüsinasyon görmeye neden olan uyuşturucuların beyinde, mutluluk hormonu olarak bilinen serotonin seviyesini artırarak yaratıcılığı güçlendirdiği düşünülüyor.
Bu, duyuların birbirine karışmasına, "sinestezi"ye neden oluyor. Yani beyinde birçok bölge aynı anda aktif hale gelerek normalde ayrı olan duyular bağlantılı hale geliyor.
Birçok insanda bu durum uyuşturucu almadan da meydana gelebiliyor. Nüfusun yaklaşık yüzde 5'i bir tür sinestezi hali yaşıyor. Bunlardan en yaygın olanı "yazı birimi (grafem)-renk" karışmasıdır. Kelimeler renklerle ilişkili hale gelir. Örneğin aktör Geoffrey Rush Pazartesi günlerini açık mavi algıladığını söylüyor.
Beyin hasar aldığında ölü ve ölmekte olan hücrelerden etraftaki dokulara serotonin hormonu sızar. Bu durum fiziksel olarak beynin farklı bölgeleri arasında tıpkı LSD gibi yeni bağlantılar kurulmasını teşvik eder. Zihinsel olarak ise kişi bağlantısız şeyler arasında bağlantı kurmaya başlar.
Çok Duyulu Araştırma Laboratuvarı'ndan nörolog Berit Brogaard "Beyinde daha önce olmayan bağlantıların fiziksel olarak oluştuğunu gördük" diyor.
Ama başka bir açıklama daha var. 1998'de bir grup nörolog, demanslı (bunama) beş hastalarının aynı zamanda çok iyi ressam olduklarını fark ediyor. Bunlarda frontal ve temporal demans vardı. Yani beynin sadece belli bölümleri etkileniyordu. Örneğin görsel yaratıcılık kısmı etkilenmezken dil ve sosyal beceri kısımları hasar görmüş olabiliyordu.
Bunlardan "5 no'lu Hasta" adıyla anılan 53 yaşındaki hasta, daha önce hiç ilgisi olmadığı halde kısa dönemli bir resim kursuna kaydolmuş ve bu tam da demans hastalığının başladığı döneme denk gelmişti. Birkaç ay sonra konuşma sorunu baş gösterdi, huzursuz ve eksantrik davranmaya başladı, yolda para arama gibi bir takıntılı davranışa yöneldi. Ama hastalığı ilerlerken resimleri de gelişmeye, çocukluk dönemindeki binaları resmetmeye başlamıştı.
Beynin Sağı-Solu
Bu hastalar üzerinde yapılan üç boyutlu beyin taramalarında, beş hastanın dördünde beynin sol yarı küresinde lezyonlar oluştuğu görüldü. Beynin sağ yarısı yaratıcılıkla sol yarısı ise mantık ve dil becerileri ile ilişkilidir. Ama sol yarı daha baskındır.
"Marjinal, orijinal veya yaratıcı düşünmeyi bastırma eğilimindedir; çünkü sağlıklı karar verme ve normal bir yaşam sürme açısından gereklidir bu" diye açıklıyor Brogaard. Bunun üzerine şöyle bir teori geliştiriliyor: Bu hastalarda beynin sol yarı küresi giderek hasar gördüğünden sağ yarı küre gelişip serpilme olanağı buluyor.
Bu teoriyi destekleyen başka araştırmalar da var. Bunlardan birinde sağlıklı deneklerin sol yarı küresi kısa süreli pasif hale getirilip sağ yarı küre biraz daha aktifleştirildiğinde yaratıcı becerilerin geliştiği görüldü.
Peki bu teori beyni hasar gören kişilerin yanı sıra yaratıcı yanları güçlü olan başka kişilere de uygulanabilir mi?
Örneğin otizmli hastaların onda birinde "savant sendromu" olduğu düşünülüyor. Otizmli kişilerde yaratıcılık yönünün güçlü olduğu biliniyor. Hatta Einstein, Newton, Mozart, Darwin ve Michelangelo gibi bazı dahilerin otizm spektrumunda yer aldığını söyleyenler var.
Bir teoriye göre, çocukluk döneminde beynin sol yarı küresinde düşük düzeyde serotonin hormonu salgılanması bu bölgenin gerektiği şekilde gelişmesini engelleyip otizme yol açıyor olabilir. Tıpkı beynin hasar görmesi halinde ortaya çıkabilen ani savant sendromunda olduğu gibi bu durumda da beynin sağ yarısı daha aktif hale gelir.
İlginç olan şu ki ani savant sendromlu kişilerin birçoğunda sosyal ilişki sorunları, saplantılı davranış bozukluğu ve bir şeye aşırı ilgi gibi otizm semptomları da ortaya çıkar.
"Genellikle normal bir yaşantı sürüyorlar, ama çeşitli saplantılı davranışları da oluyor" diyor Brogaard. Bu sorun tüm ani savant sendromlularda görülüyor. Jon Sarkin resim yapmasıyla ilgili şunları söylüyor: "Resim yapmayı seviyorum gibi bir duygu değil, sanki resim yapmam gerekiyor gibi hissediyorum."
Bu zorunluluk hissi ve saplantılı davranıştan dolayı sürekli resim yaptıkları için bu insanlar bu alandaki becerilerini de geliştirmiş oluyor.
Kaynak
0 Yorum
Yorum Yap