İnsanlık tarih boyunca farklı dönemlerden geçmiş ve kimi zaman bu dönemlerde özgürce yaşamış kimi zaman ise özgürlüğünü bir erk sahibine devrederek görece daha kısıtlı bir şekilde hayatına devam etmiştir. İnsanın doğada kendini ve yerini bulma serüveninde modern devletlerin kuruluşu ile kalabalık toplumların ortaya çıkması, bireyi ve dolayısıyla toplumu birçok yönden etkilemiştir. Güç sahipleri için bireyi denetim altına almak, yönetimi tam ve etkin kullanmada önemli bir unsur haline gelmiştir. Bu nedenle tarih boyunca kitle yönetimi devletlerin önceliği olmuştur.
Hapishanenin doğuşu, akıl hastanelerin kuruluşu ve disiplinli eğitim kurumlarının ortaya çıkışı bir yandan toplumdaki başıbozukluğu ve kaosu önlemeyi amaçlamışken diğer yandan ise toplumu sınırlamış, bireyleri bir kalıbın içine hapsetmiş ve onlara şekil vermiştir.
Fransız düşünür Michel Foucault, gözetimin ve gözetim araçlarının modern kurumlarda insanları yönetmek için temel enstrüman olarak kullanıldığını düşünmektedir. Düşünür, Hapishanenin Doğuşu isimli kitabında bu noktaya açıklık getirmiştik. Foucault, İngiliz filozof Jeremy Bentham’ın tasarladığı hapishane modelinden yola çıkarak fikirlerini oluşturmuştur. Aynı zamanda bir sosyal reformcu olan Bentham, sosyal kurumları da inceleyen ve çalışma alanı içine koyan bir filozoftu. Onun “panoptikon” adını verdiği tasarıya göre, az sayıda gardiyandan oluşan bir denetim evi ile çok sayıda mahkum izlenebilirdi.
Bu tasarıya göre dairesel denetim evinin tam ortasına yerleştirilmiş olan bir kule ile gardiyanlar kolayca mahkumları izleyebilirlerdi. Mahkumların hücreleri kuleden görünebilecek şekilde içeriye dönük olduğu için devamlı izlendiğinin farkında olan mahkum, sürekli olarak hareketlerine dikkat etmek zorundaydı. Normal hapishane tasarımına oranla çok daha başarılı bir denetimi sağlayan bu sistem sayesinde kulede tek bir gardiyan dahi olmasa bile devamlı izlendiğini zanneden mahkum, bu sayede kendi hareketlerini kollamak zorunda olacaktı. Bentham’ın geliştirdiği bu panoptikon isimli tasarı Michel Foucault’yu çok etkilemişti. Foucault’nun iktidar anlayışının temelinde panoptikon sistemde bulunan öz-denetim yatar.
Buradan yola çıkarak toplumlarda denetimi sağlayan araçlardan birinin ise sokak kameraları ve mobeseler olduğu söylenebilir. Kameralar sayesinde yasa dışı hareket eden biri kolayca bulunabilir veya bu kamera kayıtları bir kanıt olarak sayılabilir. Ancak bu kameralar bir yerde caydırıcı özelliğe de sahiptir. Sokakta her an izlendiğini düşünen bir insanı denetlemek ve onun davranışlarını dolaylı yoldan kontrol altına almak çok daha kolaydır. Mobese kameralarının olduğu bir sokakta sürücülerin kurallara aykırı olma olasılığı çok daha düşüktür. Kameranın çalışıyor olması ise bu noktada önemli değildir. Kısacası bu tarz gözetim araçları sayesinde sosyal kuralların işlemesi kolaylaşır. Bu tarz denetimler ile yasa dışı hareketler kolayca tespit edilebilir ve düzeni sağlayan kuralların yıkılmaması sağlanır.
“İktidar her yerdedir. Hapishanede, tımarhanede, hastanede, okulda, bilgide, bilimde ve iş yerindedir iktidar. İktidar; kodlamada, kapatılmada, yasaklamada, baskıda, gözetlemede, denetlemede ve yönetmededir. Okulda okuduğumuz kitapta, evde karşılaştığımız baskıda, gönderildiğimiz odamızda, kilitlendiğimiz tuvalette, sokakta gördüğümüz şiddette, yediğimiz tokatta, tekmede, coptadır. Hastanede yediğimiz sakinleştirici iğnededir, klinikte bilinçaltımıza ulaşmaya çalışılan sözcüklerdedir iktidar. Politikacıların nutukları, anne ve babanın tavsiyeleri, öğretmenin cetveli ve komutanın sana verdiği tüfektedir iktidar. Aynı giydiğimiz önlükte, üniformada, takım elbisede, tulumdadır. İş yerinde kadın yöneticinin yere vuran uzun topuğunda, askerde rütbelinin botlarının parlaklığındadır. İktidar yönetmekte ve yönetilmektedir. İktidar yalnızca baskı uygulamaktan, bastırmaktan, engel çıkarmaktan, cezalandırmaktan ibaret olmadığını; arzuyu yaratarak, zevki kışkırtarak, bilgiyi üreterek; bundan daha derine nüfuz ettiğini de göstermektedir. İktidar bedeni çalıştırır, davranışa nüfuz eder, arzu ve zevkle iç içe girer.”
Kaynak
Hapishanenin doğuşu, akıl hastanelerin kuruluşu ve disiplinli eğitim kurumlarının ortaya çıkışı bir yandan toplumdaki başıbozukluğu ve kaosu önlemeyi amaçlamışken diğer yandan ise toplumu sınırlamış, bireyleri bir kalıbın içine hapsetmiş ve onlara şekil vermiştir.
Fransız düşünür Michel Foucault, gözetimin ve gözetim araçlarının modern kurumlarda insanları yönetmek için temel enstrüman olarak kullanıldığını düşünmektedir. Düşünür, Hapishanenin Doğuşu isimli kitabında bu noktaya açıklık getirmiştik. Foucault, İngiliz filozof Jeremy Bentham’ın tasarladığı hapishane modelinden yola çıkarak fikirlerini oluşturmuştur. Aynı zamanda bir sosyal reformcu olan Bentham, sosyal kurumları da inceleyen ve çalışma alanı içine koyan bir filozoftu. Onun “panoptikon” adını verdiği tasarıya göre, az sayıda gardiyandan oluşan bir denetim evi ile çok sayıda mahkum izlenebilirdi.
Bu tasarıya göre dairesel denetim evinin tam ortasına yerleştirilmiş olan bir kule ile gardiyanlar kolayca mahkumları izleyebilirlerdi. Mahkumların hücreleri kuleden görünebilecek şekilde içeriye dönük olduğu için devamlı izlendiğinin farkında olan mahkum, sürekli olarak hareketlerine dikkat etmek zorundaydı. Normal hapishane tasarımına oranla çok daha başarılı bir denetimi sağlayan bu sistem sayesinde kulede tek bir gardiyan dahi olmasa bile devamlı izlendiğini zanneden mahkum, bu sayede kendi hareketlerini kollamak zorunda olacaktı. Bentham’ın geliştirdiği bu panoptikon isimli tasarı Michel Foucault’yu çok etkilemişti. Foucault’nun iktidar anlayışının temelinde panoptikon sistemde bulunan öz-denetim yatar.
Buradan yola çıkarak toplumlarda denetimi sağlayan araçlardan birinin ise sokak kameraları ve mobeseler olduğu söylenebilir. Kameralar sayesinde yasa dışı hareket eden biri kolayca bulunabilir veya bu kamera kayıtları bir kanıt olarak sayılabilir. Ancak bu kameralar bir yerde caydırıcı özelliğe de sahiptir. Sokakta her an izlendiğini düşünen bir insanı denetlemek ve onun davranışlarını dolaylı yoldan kontrol altına almak çok daha kolaydır. Mobese kameralarının olduğu bir sokakta sürücülerin kurallara aykırı olma olasılığı çok daha düşüktür. Kameranın çalışıyor olması ise bu noktada önemli değildir. Kısacası bu tarz gözetim araçları sayesinde sosyal kuralların işlemesi kolaylaşır. Bu tarz denetimler ile yasa dışı hareketler kolayca tespit edilebilir ve düzeni sağlayan kuralların yıkılmaması sağlanır.
“İktidar her yerdedir. Hapishanede, tımarhanede, hastanede, okulda, bilgide, bilimde ve iş yerindedir iktidar. İktidar; kodlamada, kapatılmada, yasaklamada, baskıda, gözetlemede, denetlemede ve yönetmededir. Okulda okuduğumuz kitapta, evde karşılaştığımız baskıda, gönderildiğimiz odamızda, kilitlendiğimiz tuvalette, sokakta gördüğümüz şiddette, yediğimiz tokatta, tekmede, coptadır. Hastanede yediğimiz sakinleştirici iğnededir, klinikte bilinçaltımıza ulaşmaya çalışılan sözcüklerdedir iktidar. Politikacıların nutukları, anne ve babanın tavsiyeleri, öğretmenin cetveli ve komutanın sana verdiği tüfektedir iktidar. Aynı giydiğimiz önlükte, üniformada, takım elbisede, tulumdadır. İş yerinde kadın yöneticinin yere vuran uzun topuğunda, askerde rütbelinin botlarının parlaklığındadır. İktidar yönetmekte ve yönetilmektedir. İktidar yalnızca baskı uygulamaktan, bastırmaktan, engel çıkarmaktan, cezalandırmaktan ibaret olmadığını; arzuyu yaratarak, zevki kışkırtarak, bilgiyi üreterek; bundan daha derine nüfuz ettiğini de göstermektedir. İktidar bedeni çalıştırır, davranışa nüfuz eder, arzu ve zevkle iç içe girer.”
Kaynak
0 Yorum
Yorum Yap