Simay Kurtçu
Yazdığı eserlerle birçok ödül kazanan ve birçok insana da ilham olan Bradbury; sanatta ve yaratıcılıkta aklın değil, hislerin ön plana çıktığını savunuyor!
Bradbury’e üniversiteye gidip gitmediği ve üniversite hakkındaki düşünceleri sorulduğunda:
“Hiçbir zaman üniversiteye gitmedim. Üniversitenin yazarlar için iyi bir yer olduğunu düşünmüyorum. Yaratıcılık için büyük bir tehlike. Bence birçok profesör haddinden fazla inatçı, züppe ve entelektüel. Entelektüel olmak, yaratıcılık için bazen korkunç derecede tehlikeli olabilir. Aynı zamanda birçok şeyi rasyonalize etmeye ve nedenlere bağlamaya çalışıldığı zaman bu tehlike daha da artıyor. Ancak yazarlıkta böyle bir sınıra yer yoktur. 25 senedir daktilomda düzenli olarak yazı yazıyorum. Yazı yazmaya oturduğumda düşünmem, hissederim. Akılcı davranmak da bu hisleri yok eden en büyük unsur.”
Bradbury, her zaman gençlerin kendi gerçekliğini yaratması gerektiğini söylüyordu.
Yapılması gereken, yaratıcı iş yapılırken aktif bir şekilde duyguların ön plana çıkmasıydı. Yazar, ressam, müzisyen, heykeltıraş, fotoğrafçı ya da yaratıcı herhangi bir iş yapıyorsanız, en iyiyi ortaya çıkarmak için emeğinizle duygularınızı harmanlamalısınız.
Bradbury, yaratıcılığın sürprizlerle dolu olduğunu anlatıyordu. Yaratıcılık sürecinde kendinizi daha iyi tanıma fırsatı bulursunuz. Bu yüzden konu yaratıcılık olduğunda kişisel gerçeklerin akılcı gerçeklerin önüne geçebildiğini görüyoruz.
Bradbury, Fahreneit 451’den Guy Montag adlı karakteri örnek veriyordu.
Bradbury, karakteri kendisine benzettiğini dile getirmişti. Karakter yaratma sayesinde kendini de daha iyi tanıdığını ve içindeki bastırılmış duyguları ortaya çıkardığını söylemesi de savunduğu görüşü onaylar nitelikte. Büyük yazar, bu durumu bir terapi olarak kullandığını da belirtmişti.
“Kısa hikayelerimden birinin tamamladıktan sonra ağlamaya başladım. Uzun yıllar içime gömdüğüm duyguların olduğunu ve düşünmeden, beklenmedik bir şekilde kendimden sürüklediğimin farkına vardım.”
Sıla Tanrıverdi
0 Yorum
Yorum Yap